Salı, Kasım 29, 2011

Ulan Rehberlikçi!!! -Küfürlü-

Rehberlikçinin yaptıkları saymakla bitmezken bu kez yenisi eklendi. Tamam dövmedim ama bakın ne oldu ;

Bugün adamın yanına gidip "hocam n'aptınız, hayırdır? o iş halloldu mu? " şeklinde hesap sordum. Adam baktı, halletmedik daha Umut dur sabreeet, bi de uzatır öyle, ama bugün konuşcam ben sınıfla oldu mu? dedi. Tamam hocam dedim.
Baktım adam 4. ders Türkçe dersinin tamamını sınıfa ayırdı.
Sevgili arkadaşlar, duyduğuma göre-benden duydu-  sınıfınız çok gürültülü ve dersleri takmayan bi ortam oluşturmuş durumda. Herkes hep bi ağızdan : "kim hocam o kim şikayet etmiş?!" şeklinde bağırmaya başladı. Susun lan! Yeter, ben şikayet ettim. dedim. Sustular.
Hoca da dönüp bireysel bi şikayet değil genel anlamda sınıfınızdan bi sürü şikayet alıyorum etraftan. Falan dedi.
Eeehh uzar bu konuşma dedim ve uzadı.
Yok derslere yeterince çalışıyor musunuz?
Yok tekrar yapıyor musunuz?
Lan hocam bi kere böyle bi sınıfla değil ders afedersin ama ebenin mumuşları yani. Neyse sorun değil, ben sorun etmem genelde ama bakın ne oldu;
Sınıfın kaltağı kalktı, hoca çıktıktan sonra, bana dönüp-yüzünü döndü- bağırmaya başladı :"Umut BEEEyyy Sen S. ile konuşurken biz bişey dedik mi? Sen Cuma günü gürültü yaparken bişey dedik mi? Ben de kalkıp : Lan en azından derse katıldım ve sorulara doğru cevap verdim siz onu bile yapmaya tenezzül etmediniz, içimden "kaltağın dölü! sen git orospuluk yap sonra gel benim gibi bi aile çucuğuna laf at" Pis KEVAŞE!!!
Sonra işte ben bağırdım kıza falan, altıma alırdım ama bu bana yakışmazdı zaten. Biliyorsunuz sevgili blog camiası. Ben sinirliyken fena oluyorum böyle bi şeytanlık geliyor. En azından komşum savundu beni "evet! umut hiç konuşmuyor ve çok da güzel katılıyor derse, allah var" dedi. Sağolasın evlat! Seni Seviyorum çok so much!

Öyle işte sonra dershane bitti. Ben eve gittim bu kadar stres yüklüyüm bi de açım sabah kahvaltı etmedim. Vişneli çikolatalı kek var ondan yedim. Güzeldi tadı ama bi avuç zeytinin ve tandır ekmeğinin yerini  "nah!" tutar. Öyle işte. Beni biliyorsun, yazdıklarımdan fazlası veya azı değilim ama olanlar bunlar. Uğraşcam bu orospularla yıl sonunda kadar. Yüzlerine de vuruyorum sürekli. Ben geçen yıl sizin sınıfla devam etseydim barajı geçemezdim, şeklinde. Lan, şöyle bi şey var yarın sınav sonucu açıklanacak ve eğer sınıfım değişmezse ben müdür'e gidip derdimi anlatacam. Ama karşı sınıfın en tembeli ile bile aramda biraz fark -küçük ama!!!- Onun da diğerleriyle arasında dağ var ama sorun olmaz dimi ? Olmaz bence, belki hırsa gelir, toynaklarım havalanır biraz. İhihhahaha-at kişnemesi- Yarış atına özendik, sonumuz son değil.

Pazartesi, Kasım 28, 2011

Sevdan Bir Ateş vs. Simplest Love


Bu Düş Sokağı Sakinleri'nin söylediği, hepimizin bildiği. 



Bu da Christopher(uzun saç sakallı)'ın seslendirdiği, Edward Sharpe & Magnetic Zeros'tan Simplest Love.

Pazartesi Ebesinin Bir Tanesi...

Pazartesi günü dünyanın en çok küfredilen günü, bunda hemfikiriz.
Dershanenin sınav günüydü bugün. Dün akşam Gök ve Reyüsle zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Uykusuz da kaldım sanırım. En son Rey'le konuşurken "he ne dedin? uyudum ben yeaa!" şeklinde yazdığımı hatırlıyorum. Öyle de garip. Mevzu derin.
Pazartesi Günü'ne neden sövülür?
Bugün sınav vardı diye sövülür.
Bugün hava soğuktu diye sövülür - bu pazartesinin suçu olmasa da sövdüm.
Neyse devam ettirmeyim bu muhabbeti. Sınav vardı bugün ;
Türkçe'den başladım her zamanki gibi ; zor değildi. Acayip kolaydı bi kaç soru haricinde. Onları da sanırım yanlış çözdüm.
Matematik ; 6 boş - intihar ettirir. 6 boş ne la?! Saçma sapan sorulardı bıraktıklarım. Neyse sorun değil.
Fen! ; Sokayım Kleo'ya öyle böyle değil, dağılmışım ben. Yarın hocaların küçümseyen bakışlarına maruz kalacağım, o da sorun değil.
Sosyal ; Ben bu dersi seviyorum Coğrafya hariç. Coğrafya'nın o Dünyanın şekli ve hareketleri konusunu hiç anlayamadım. Sırf bunu biliyorum - Kendi etrafında dönerse , Gece-Gündüz. Güneş etrafında mevsimler aylar yıllar geçti sen dönmez oldun! gibi.

Sınav bitti ben bittim, dr'a gitmem gerekiyordu ama öğle arasına denk geldiği için yıllardır yapmadığım saçma sapan bir şey yaptım. İnternet Cafe'ye gittim. Sınıfın kaltağı da takıldı yine peşime, sınıfın delisi de takıldı. Ohh zaten ben ya fahişe mıknatısıyım ya da deli. Siktir ettim! İnternet cafe'de Fifa12'yi görünce gözlerim yaşardı, mutlu oldum ama oyunu bir türlü açamadım. Görmeyeli değişmişsin kaşar gibin bir şey olmuşsun Fifa! Pes'çiyim evet. Serious Sam oynadım. 2. versiyonuydu galiba. İyi de zaman geçirdim, canavarları patlattım. Küfrettim habire.

Zamanı geldi hastaneye gitmenin. Hastaneye gittim ve görmek istemediğim kriptilyon insan ordaydı. Halamın Gelini, o bile ordaydı laAAN! Psik.'te sıra bekliyordu. Göz göze geldik bir ama tanımadı ya da tanımazdan geldi. Hass dedim o anda. Sonra sınıfın psikopatı ile psikologu bekledik. Niye onunla beklediysem. Mına koyiim, psikopat ama severim hani. Zararsız en azından. Azimli kereta! Psikolog gelmedi, kantinde olduğunun haberini aldım. Çıktım kantine, bi baktım euheu hoca tavla çevirmiş, arkadaşlar etrafında. Miss!!!
Çarşamba günü gel, dedi. Yarın gidecem tekrar bakalım gün yazsın tarih yazsın, olmuyor öyle hocam! Neyse sakinim. Saat de vermedi ki hani şu saatte gel konuşalım şeklinde. İşler karmaşık. Düzen yok hocam!

Öyle işte blogcu, normal bir gün sayılabilecek kadar normal, en azından benim için.

Pazar, Kasım 27, 2011

Oha Ben N'apmışım Öyle?!

Cuma gününden başlayalım istersen ;
Çok tehlikeli bi yazı ama devam etmem lazım. Cuma günü malum aile kavgasından sonra uyumadım, uyuyamadım değil hani. Bildiğin beynime sinir sistemime karşı koyma amacındaydım ama olamadı. Yenik düştü eşek, sendeleyip son nefesini yastıkta...vermeden önce n'oldu?
Kavgadan sonra, bu cuma kavgaları ritüel halini aldı. Bu kez sorun ise babamın msn'e girememesi ve bizim bilgisayarın da reset atma problemi. Reset atmasının sebebi de benmişim gibi azarlandım, eşek buna dayanamaz kudurur. Bağırmaya başladım geçen haftaki gibi. Bağırdım yine yetti canıma tak etti. Şimdi ise laf sokma ritüeli hakim evde. Herkesin bana bi laf sokma amacı var Charlie Sheen gibi hissediyorum alla'ıma. Neyse bundan önce.
Soru-Yorum'da Psikiyatr Dr. Ümit Yazman vardı. Muhteşem bi insan. Benim doktorum da mükemmel biri. Öyle, Ümit hocamı izledim saat 3'e kadar. Gerçi program o saate kadar sürmedi. Ben saat 3'e kadar direndim. Beynim uyuşmadan yatağa girmicektim, söz vermiştim bi kere kendime. İnternet bağımlılığından, alkolden bahsetmişti Ümit Hocam. Dinledim gerçi programın yarısından başladım. Bi soru da ben yolladım ama işe yaramadı. Benim teşhisimden bahsetti ki orda gözlerim pörtlemiş bi şekilde kalakaldım. Hoş ki soru sormadan böyle bi tanının dünya genelinde olması ve "yalnız değilim" mottosuyla gözlerimin yaşarması çok ironikti. Beni o halde görmediniz, şükür.
Uyudum ama uyanamadım. Saat 17'de uyanmışım, sesleri duyuyordum ama uyanmakta direniyordum hepsi bu . 17'de annemin amcama "bak bak hala uyuyor ne bu şimdi ha?" dediğini duydum. E be kadın, sen değil miydin dün hakaretler savuran! Sen değil miydin ha? Neyse sorun değil olayı deşmiyim. Ben de çok mükemmel bi evlat olamadım o anda. Anlık bişey bu anamlardan kardaşlarımdan nefret ettiğimi göstermez. Sadece "ikimize birden yükleniyorlar" hesabı. Şizofren gibiyim , benden bi tane daha olsa zaten bombastik bi durum olurdu.
Uyandıktan sonra ;
Kahvaltı yapmadım tabi, ehuehhie. Akşam amcamlarda yimek yedim, davuk yidim. Yengem de espri patlatmaz mı "la olum çişin gelmedi o kadar saat uyuduktan sonra?" ben de cevap "yenge, yapıp uyudum" şeklinde.
Neyse Cumartesi günü pek kötü geçti diyemem. İyi sayılırdı bi de. Dün akşamdan bahsediyorum jetlag afedersin ama civciv dötü kalır benim bulunduğum durumun yanında. Dün akşam kardaş geldi. Pc'yi kapadım, tv izledik beraber. 9 yaşında erkek çocuğu 13+ Kehanet'i beraber izledik. Hatta bi yerinde filmin "lan korkuyorum yanıma gel" dediğimi hatırlıyorum. Çok gerildim çok!
Pazar gününe geldi sıra, bunları anlatmamış olduğumu bilmiyordum ;
Pazar günü iyi hoş sakin bi gündü, bugün ailece bi laf sokuşmalarına denk geldim. Ciddi ciddi Charlie Sheen Roast'tan beter oldum ama ben de verdim cevabı, euheeie. Bi de yalnız kaldığım bi an gittim dolaptaki J&B'den bi yudum aldım, bu kez yaktı. Çünkü ağız spreyi sıkmamıştım o naneyle harmanlanan tadı yoktu artık ağzımda. Ondan sonra duş alıyım dedim, üstümü soyduktan sonra Port ameliyatımın dikiş izinde bi gariplik, allah ne olabilir? derken bi parmak hareketiyle pıtladı. Pıtladı evet-MadDentist'in dediği- pıtladıktan sonra kan çıktı, normalde başım dönmez, midem bulanmaz ama 0RH+'in verdiği koyuluk ve hemoglobinimin 14'lerde gezinmesi kanımın böyle pıt-pıt şeklinde akmasına neden oldu. Bugün pazar ne olur ne olmaz diyip enfeksiyondan ölürüm diye bekledim beceremedim. Bütün bunlardan sonra ilk defa bugün acayip güldüm, Charlie Sheen'den bahsettim hep. Cnbce'de Roast of Charlie Sheen'i izledim anamın izin verdiği kadar ve afedersin ama altıma sıçtım link burda umarım tekrarı vardır http://cnbce.com/Ozel/Default.aspx?id=7 .

Öyle işte sevgili blogcu, yarın sınav günüm. Bakalım çuvallamamak için elimden geleni yapcam. Bi de hem psikologla hem de psikiyatrla randevum var. Keşke ikisiyle aynı anda konuşabilsem , birine anlattığımı diğerine anlatmayı unutuyorum falan. Yarın blog adresimi versem nasıl olur? Süper olur, böylece anlatacaklarım havada kalmaz. Hadi görüşürüz yarın, sınavdan sonra.

Cumartesi, Kasım 26, 2011

Anlamlı 4



"Who flies afar from the sphere of our sorrow is here today and here tomorrow"
-James Thurber

Vimeoda buldum bu da şarkı ;  http://vimeo.com/11837512
The Maccabees sevilir. İlk başlarda çok garip geliyor müzik ama...

Cuma, Kasım 25, 2011

Müzik - The Decemberists

The Decemberists -
Sabah anamgilin telefonundan dinlediğim, telefonum olmadığı ama 8gb'lık hafıza kartım olduğu için. Anamın telefonu da 8gb'lık karta ev sahipliği yaptığı için.
En sevdiğim şarkıları yok ;
Hepsi çok güzel hepsi dinlenesi ama tavsiye kıvamında bir şeyler yazıyım :
İlk Albüm olan Castaways and Cutouts'tan favori olanlar

1."Leslie Anne Levine"  
2."Here I Dreamt I Was an Architect"  - Manidar Anlamlı her türlü
3."July, July!"  - Yaz ayağıma geldi
4.
"A Cautionary Song"



İkinci Albüm olan Her Majesty the Decemberists - Burda kendilerini ne sanıyorlar, kraliçe mi? Anlamadım .
Billy Liar, Los Angeles I'm Yours, As I Rise, The Bachelor and the Bride.

Picaresque - 3. albüm, bütün şarkılar birbirinden hoş ve grubun da sanırım en iyi yaptıklarından bi tanesi.

The Crane Wife - 4. albümün de bütün şarkıları hoş, güzel. Bu 3. albümden sonra sanırım olgunlaşmaya başladı grubumuz. Hoş güzel yani. Favorilerim Yankee Bayonet, The Crane Wife, O Valencia!, SummerSong, Sons and Daughters!

  1. "The Crane Wife 3" – 4:18
  2. "The Island" – 12:26
    1. "Come and See"
    2. "The Landlord's Daughter"
    3. "You'll Not Feel the Drowning"
  3. "Yankee Bayonet (I Will Be Home Then)" (duet with Laura Veirs) – 4:18
  4. "O Valencia!" – 3:47
  5. "The Perfect Crime #2" – 5:33
  6. "When the War Came" – 5:06
  7. "Shankill Butchers" – 4:39
  8. "Summersong" – 3:31
  9. "The Crane Wife 1 & 2" – 11:19
  10. "Sons & Daughters" – 5:13
The Hazards of Love da zaten son mükemmelleşme sürecinin mihenk taşlarından. Öyle bi cümle kurmayı planlamıyordum ama güzel oldu. 
A Bower Scene, The Rake's Song, Prelude, Tabii ki albüme ismini veren Hazards of Love şarkılarının tümü -masal gibi, Wont Want For Love, Isn't it a Lovely Night-En sevdiğim-, The Wanting Comes in Waves/Repaid -Kahvaltımın vazgeçilmezi, shuffle mode'da bile her zaman denk gelen, Annan Water -senin de yerin ayrı!-, Margaret in Captivity Bütün albümü saydım ama hakkediyordu. 


The King is Dead - Son albüm 2011 yapımı tazeeeeeeeee'E 
Albümün bütün şarkıları tek tek dinlenesi. Sebep? Grup olmuş diyecek lafım yok bu saatten sonra. Ama Beirut gibi bozarlarsa yandılar!

1."Don't Carry It All"  
2."Calamity Song"  
3."Rise to Me"  
4."Rox in the Box"  
5."January Hymn"  
6."Down By the Water"  
7."All Arise!"  
8."June Hymn"  
9."This Is Why We Fight"  
10."Dear Avery"  


Bugün bana İndie ile Folk Rock'ı sevdiren gruptan bahsettim, Bi dahaki yazımda Noah and the Whale, Ondan sonra da Mumford and Sons var. 
Hadi millet iyi dinleyin sınav yapcam! Bi de Sağ Kenarda götünü kameraya dönen Beth Ditto'ya da sevgiler. Sevdim grubunu The Gossip bunları da dinliyim size kritik çıkarırım, böylece farklı türde müzik dinlemiş oluruz. Sizin de paylaşacağınız bişeyler varsa çekinmeyin.

Dershane ve İçindekiler - Hepsi PİÇ!!!

Selam millet kızgınım biraz söversem kusura bakmazsınız!

Bugün dershanenin gidişatından bıktığımı ve sınıfımdan nefret ettiğimi dile getirdim rehberlikçi ibnesine. İşimi halledemeyen bi piç var karşımda meğer! Ben onu ne adamdan ne öğretmenden sayıyorum. Hiç kusura bakmasın, bakarsa da çüküme kadar!
Olayı anlatıyım ;
Sınavlarda üst üste sınıf birincisi olduktan ve sınıfımdakilerle aramda epey fark olmasından dolayı sınıfımın değişimini talep ettim ama sikleyen yok!
Rehberlikçiye ilk tepkimi A sınıfı denen sınıfa girip bekleyerek yaptım, beni sınıfta görünce ;
Senin ne işin var burda ? dedi
Artık burdayım hocam! dedim.
Böyle olmaz Umut, kafana göre sınıfını değiştiremezsin dedi.
Eh tamam hocam, bu konuyu konuşalım detaylı bi şekilde, dedim.
Tamam konuşalım, dedi.
İpne yine yarı yolda bıraktı. Derslere girmicem dedim. Gireceksin dedi. Girdim. Sorun etmedim ama işler çığrından çıkmaya başlayınca, Örnek ; sınıftalilerin dersleri bi yerlerine takmamaları, gırgır şamata, sınav mı!? heh koy rahvan gitsin hesabı. Hepsinin mi kafası aynı olur, 1 2 kişi haricinde.
Geçen gün Biyoloji hocamın patlamasını fırsat bilerek yine gittim rehberlikçiyle konuşmaya.
Önceki konuşmamızda sorun ne diye sorduğunda sorunu şöyle açıkladım ;
Hocam sınıf çok gürültülü, çaba gösteren 2 kişi var. Derse odaklanamıyorum o yüzden sınıfımın değişmesini istiyorum dedim. O da aynen şöyle cevap verdi ; Seni diğer sınıfa alırsam bu senin sorununu çözer diğerlerinin değil "ee iyi de bana ne diğerlerinden" dedim. Kızmaya başladım. Sonra da "kusura bakmayın hocam, bu konuda bencil davranmak zorundayım, diğerlerinin sorunları umrumda değil, ben 1 yıl daha hazırlanıyım o zaman, gidişat bunu gösteriyor" şeklinde cevap verdim.
Bugün de yine aynı mesele, sorunu tamamen çözecez dedi, biyoloji hocamla konuştunuz mu dedim " hayır yakalayamadım dedi" ipne işte adam napıyım. Sorumsuz kahpe!! VURUN KAHPEYE!!!
Sorun bu sevgili blogcu, sence napmalı? Ayrılmalı mıyım dershaneden yoksa sorunun çözülmesi için direnmeli ve stres küpü olmaya devam mı etmeliyim ?
Not ; devletin dershane bursundan faydalanıyorum, yani dershane değiştirmem mümkün görünmüyor. Ama bu konuyu MEB'e taşıcam sanırım.

Uma Thurman'a benzeyen kadınlardan hoşlanmak.



Ben bu tip kadınlardan hoşlanıyorum, hoş elmacık kemikleri, keskin bakışlar, renkli olması zorunlu olmayan keskin gözler. Thurman'ın gözleri tarif ettiğim gibi olmasa da bugün dershaneye getirilen Avon kataloğunu ele geçirip  sipariş verdim bi adet Uma Thurman benzeri kadın. -Burda kadının obje veya satın alınabilen bi şey olduğunu düşünmüyorum tabii, sadece Avon'u iğnelemek için yaptığım bi tanımdı- Kızmayın feministler, kadınlar başımın tacı.

Perşembe, Kasım 24, 2011

Cebimde Bilgisayar İstemiyorum ama...

kaynak : http://www.blogcdn.com/www.engadget.com/media/2011/11/htczeta-1321395227.jpg
Cebimdeki bilgisayar HTC Zeta, 4.5" ekranı hoş güzel bu performansta bi ultra cep telefonu için normal. 
2.4 ghz işlemcisi var ki zaten benim külüstürü sırtında taşır. 1 gb ram de cabası, internette birden çok sekmede hiç problem yaşamazsınız sanırım. İnternet demişken Adobe Flash player desteği var, bu da internette sörfü bilgisayar konforunda yaşatıyor. Hoş, Adobe Flash Player cep desteğini tamamen kaldırmak üzere. Bu da Apple yüzünden oldu tabii.  Html5 sonuna kadar! 
720p ekranı var Full Hd olmasa da bu boyutta bi ekranda full hd olması abes kaçardı zaten. 
Kamera 8mp, gayet yeterli. 1080p yani full hd video çekme özelliği var.
146gr ile cebinizde taşınabilir ama ekran büyük olacağı için kot pantolonunuzdan taşma gibi bi riski var. O yüzden çantada taşınabilir.
Teknolojiden son haberler bunlar bakalım.

Boktan Siyaset.

Suriye, Türkiye'nin komşusu olan.
Benim Suriye'm ise hem komşu hem bir parçamın orda kalmış olduğu hissini yarattığı için benim olan.
Gitmek istemişimdir, gidememişimdir. Çarşısına gidip doya doya Arapça sohbet edip güleceğim insanlar aramak istemişimdir, bunu şimdi de yapabilirim ama farklı bi milletle girilecek olan sohbet daha farklı oluyor. Bunu geçen yıl dayımın misafirlerinde gördüm.

Neden Suriye? Diktatör diye tabir edilen benim gibi anti-militarist, hippie kişinin Suriye'yi sevmesinin sebebi neler? Şunlara bi bakalım ;
Facebook yok diyorlar! Ha ha ha! Facebooktan bağlantı kurduğum Suriye'li arkadaşım var.
Özgürlük yok diyorlar, o ülkede kimsenin kılık kıyafetine karışılmıyor -Türkiye bunu yeni yeni aşıyor. Özgürlük tanımına uymayan hareketler içindeyken bu duruma gelmek gözyaşartıcı. Hadi , dersin ki özgürlük sadece kılıkla olmuyor. En iyisi sen öğrencilerin durumunu gör! Eyvallah derim. Bu noktada ögürlük ve demokrasi kelimelerinin yan yana gelmesinden söz edilemez zaten. Siyasi görüşüm yok. A-Politik sayılırım. Hani şimdi diceksin ki, "İşine gelene oy verirsin sen şimdi" - Hayır işime gelene oy vermiyorum, geçen yıl oy verdiğim için de pişmandım. İlk oyumu kullanmanın heyecanıyla gaflete düştüm sanırım. Ama bu saatten sonra parti vesaire durumlarına girmem. Seçtiğim bölümde de bunlara pek yer yok gibi, Peyzaj Mimarlığı İstanbul Üni. - Sarıyer'de sessiz sakin. Yeşil doğa miss. Şeklinde. Ama zamanında olaylar olmuyor muydu? Kantin camlarının indiği, sis , gaz gibi şeylerin kullanıldığı zamanları da olmuş.

Neyse bunları söylemek için gelmedim ama madem konu açılmış burda kapatıyım.
Bahsetmek istediğim;
Şu an bulunduğum yere en az 50 km uzakta Rus savaş gemileri var. La olum oraya nasıl geldiniz?! He? Rusya'ya sempati duyuyordum ama bu boyutlara getireceğini tahmin etmemiştim.
İran'ın Türkiye tutumu - Türkiye'nin Suriye tutumu, Dünya"Rusya,Çin,İran"- Suriye arasındaki ittifak. Savaş olmaması için elimizden geleni yapmaktan başka çare yok, Sn Başbakan'ın da bu tür durumlara umarım tepkisi ve hareketi yerinde olur. Yoksa Türkiye gibi bi ülke Nihat D.nin de dediği gibi "Yalnız ve güzel ülkem" yalnız kalmaya mahkum kalır ama güzelliği bu saatten sonra tartışılır tabii.

Siyasetten nefret ediyorum, savaştan nefret ediyorum. Boktan bi hayat yaşamaya bi adım daha atılmasından ve birilerinin benim yaşayıp ölmeme neden olacak kararlar vermesinden nefret ediyorum. Ama tabii ya! Devlet halkı için en iyisini seçer biz koyunlar da kasabın bıçağı boynumuza geçirdiği zamanı bekleyelim, beeeeaaaaa(!)

Çarşamba, Kasım 23, 2011

Vay Anasını Sn. İzleyici-Takipçi, bu kez müzik de var.

 Bugünün biraz saçma sapan ya da  Murphy amcamın da dediği gibi "iyi düşünürsen iyi kötü düşünürsen ebenin ..." Sorun bu değil. Kötüye odaklandım ya da en kötüye ama en kötü değildi güzeldi.
Sınıftan bahsediyim size,
- Bu sınıfta iki Çok Üşüyen var,
- Bu sınıfta bi psikopat var, bi ara sevgili ayağına takılıyordu bana. Eğleniyorduk da ta ki bokunu çıkarana kadar, - Gerizekalı Sevgilim Benim!!!
- Bu sınıfta aşık var, böyle salak salak gülen var.
- Bu sınıfta kötü espri yapan var, çok kötü ama.
- Bu sınıfta kan davalı derecesinde küslüğe girişenler var.
- Bu sınıfta bi akıllı yok, bi zeki yok, ne biliyim herkes mi psikopat olur abisi? He? Herkes mi? Ben psikopat değilim ama ayak uyduruyorum diyelim.

Bugün biyoloji hocam atmış bi kas gevşetici gelmiş derse, can ya! İyi adam. Canlıların sınıflandırılması dedik başlık olarak, en sevdiğim konudur. Solunum'un piçliğinden sonra bu çok iyi geldi. Gerçekten iyi geldi ama. Derste Komşu Kızı hocanın sorduğu şu soruya "At ile Eşeği nasıl ayırırız?" Komşu Kızı " ikisi de farklı ses çıkarıyorlar" dedi. Hoca bi soru daha sordu bu kez farklı bi arkadaşa "Aynı tür canlılar neden bi "tür" başlığı altında toplanmış" diye sordu. Soru tam olarak bu değildi ama arkadaşın verdiği cevap "Çünkü Verimli Kısır dölleri var" diye cevapladı. Ne diyim daha, öyle böyle değil siz düşünün vehameti.

Fizik dersinde benim patladığım nokta ;
"Arkadaşlar, ne hale gelmişsiniz şaftınız kaymış" dedi hoca. Sonra bi arkadaşa dönerek "küçük emrah modundasın" dedi. Ben de "Hocam Küçük Irmak mı?!" diye kaldım. Hocam, dedim. Eğer Emrah'ı Irmak olarak anladıysam durumun ciddiyetine varın artık! dedim. Bi soru çözdük ders bitti.

Matematik de aynı terane, hoca bizi saat 17'e kadar etütte hapsedecekmiş. BRoaeheha! Hocam yapma etme gözünü seviyim. Sevmiyorum ben etütte çalışmayı dikkatim dağılıyy.. Denicem ama yarın bakalım nasıl olcak. Yarın değil ya da evet yarın tamam yarın o zaman etütteyim.

Dün akşam Beynelmilel vardı, 2 sahnesinde ağlamak için sıktım kendimi tek başımaydım, ağlayamadım. Sıktım kendimi, ıkındım. Olmadı sadece gözlerim doldu. Sanırım odaklanamadım bi türlü. Kısmet.

Yeni keşfettiğim sesi güzel ama pek içime sinmeyen bi müzik grubu buldum The Shins - http://fizy.com/#s/17h9v5  Sizi bu şarkıyla başbaşa bırakıyorum o zaman. Anlatacak bişeyim varsa geri dönerim ben, bilirsin.

Salı, Kasım 22, 2011

Karışık oldu, Her şeyden var ama...

Bütün bu ailevi gerginliklerden sonra yatışmış halde buldum kendimi. Az önce fizik çözmenin mutluluğu ile sırıtıyorum şu an. Hem öyle böyle değil, moment denge ağırlık merkezi karışık. Az önce Beynelmilel'de Uyan Sunam çalıyordu, duygulandım. Az önce Uyan Sunam'dan önce Facebook'ta benim reyüsün paylaştığı tatu'yu dinledim o da hoştu. Bunları anlatmaya gelmedim. Bakın n'oldu ;

Bugün hafif, sakin, güzel bi gündü. Bi arkadaşın yalanını yakalayana kadar. Benim şeytan olduğumu düşünüyor. Hoş düşünsün bunu söyleyen ilk kişi o değil. Bizim MadDentist de öyle de ama şeytan demedi başka türlü dedi o. Neyse sorun değil,

Türkçe dersinde güldüm eğlendim bayağı, hatta bu saatten sonra o dersi Motivasyon Dersi ilan ediyorum, işte bu kadar!

Fizik desen ayrı terane, hoştu güzeldi ama ne biliyim bişeyler eksikti. Ruh yoktu ruh!

Geometri, psikopat hocanın psikopat dersi LGS'ye de beraber hazırlanmıştık, adam o zaman da geometri hocamdı. Hayatımı kararttığını iddaa ediyorum. Öyle.

Bütün bunlar bittikten sonra sınıfça aldığımız Ek Ders-fizik- bekledim. Ders güzeldi, en azından faydalıydı.
Sonra çıktım dersten, eczaneye gittim. Karneme bi kaç kalem ilaç yazdırmam gerekiyordu. Antibiyotikler vesaire. Onu hallettim. Psikologumu terk ediyorum. Psikiyatriste geri döneyim, derken kalabalığı ve sistem donmalarını gördüm, korkup uzaklaştım ordan.
Bilgisayarı Windows 7'ye yükselttim ama bu yükseltmeden sonra anlamsız bi biçimde kendi kendine anında ekran kararıyor, harddisk çığlık atıyor vesaire. Korkunç bi durum, oysa Fedora 16 varken öyle miydi? Değildi tabii, Windows 7 1 gb'a yakın sistem tüketiyor ama Fedora'm bi denem nar denem gül denem sadece 320 mb internet, sekmeler, müzik aynı anda açsam hoop anca 1 gb. Hadi sistem 3 gb zorlanmıyor ama işlemci? İşlemci  Fedora'da sadece Flash video oynatırken zorlanıyordu. O da ekran kartını tanımama durumlarından. Lan 21. yy'dayız ve bi işletim sistemi ekran kartını tanımıyor. Peh peh! Umarım en yakında düzelir dicem ama yok ortak bilgisayar olduğu için can sıkıcı olabiliyor. Sırf bu yüzden bile kavga ettik geçen bana sil şu linux'u dedi anam ben de harddiski tamamiyle göçerttim. İnat değil, yanlış anlama sadece "sil" komutunu verdikten sonra "hangisini" diye sormamamdan kaynaklanıyor. Yarın da Vista'ya geri döndürcem bilgisayar. Hiç uğraşamam 7'midir nedir? Kapanmasın bilgisayar!!! Sinir Bozucu!
Yarın psik. i görmeye gidecem yine kalabalıksa eğer, siktiri çekcem napalım? Bi süre ama. Zaten blogun da adresini doktorla paylaşmak münasebetinde bulunacaktım ki... Hala düşünüyorum olsa nasıl olur diye ama faydalı olacak gibi. Çünkü arada kaçırdığım şeyleri buraya not almışım gibi oluyor.
Beynelmilel güzeldir, candır, sevilir bağra basılır. Damardan girdiği bi nokta vardı onu bekliyorum. Film Tnt'de izlenebilir. Şu an - 22 Kasım 2011 saat 9.35 . Bu yazı yazıldı, ne sebeple mi? Not alınıyor öyle, torunlarım olursa okutcam. Hatta kitap yapcam sadece onlar okucak. Şaka sadece ben okucam hani ben bencildim ya o yüzden işte.
Gittim...

Pazartesi, Kasım 21, 2011

Anlamsız - Ayak?!

Annemle kavgamızdan sonra anneannem arar ; yenilesi sevilesi bağra basılası bi kadın olan anneannem beni annemin elini öpmem için ikna eder ama anam napar? Gider ayağını uzatır. Bunu hakkedecek ne çok şey yapmışım lan?! 

Tanrı J&B'yi Yarattı ama...

Selam millet bugün sessiz sakin bi gün geçireyim dedim yine beceremedim. Sınav vardı gitmedim, başım fena kollarımı da hareket ettirmekte güçlük çekiyorum. Halsizim bildiğin. Antibiyotiklerle boğuşuyorum.
Neyse anam evde değildi, kardaşlarım da, bi ses kafamın dibinde ; yengem başucuma kadar gelip kahvaltıya çağırdı sağolsun. "Hadi kalk bırak inadı" şeklinde. Kıramadım kadını, kalktım yüzümü yıkamadan merdiven sağ sol çarpa çarpa çıktım. Huzursuzdum. Bitkindim, yüzümü yıkadım amcamlarda. Kahvaltı da yaptım, "sınava gitmeyecek misin?" diye sordu yengem. Hayır dedim. Kısaca.

Kahvaltıdan sonra eve geri döndüm, aklıma kötü kötü şeyler geliyor bak seni son kez uyarıyorum! dedim kendi kendime ama dememle birlikte "lan acaba dolaptaki açık j&b'den bi yudum alsam nolurdu?" diye şeytanlarımı yokladım. "al bi yudum lan, ölüm yok ya ucunda" dedi şeytanlardan zayıf olanı. "Lan, dedim. Antibiyotik alıyorum, ya ölürsem?!" , şişman da kalkıp "bu fırsat kaçmaz bi yudum lan!!!" dedi. Onlara uydum, kalktım bi yudum aldım, şişeden hem de bardakla falan uğraşmadan. Yalnız şöyle diyim, bi yudumdan sonra beynimde flaşlar patladı. Çohhoş bi duygu, sarhoş olmamam gerekiyordu ağzım da viski kokmamalıydı. Ağzımı çalkaladım bi güzel. Müzik dinledim. Daha nolsun ey blogcu?! niahaheuahe!
Bu arada dayımdan johnny walker içki matarasını istesem verir mi acep? Ya da Vintage Zippo çakmağı?! Nah verir sevgili blogcu o şarkıdaki gibi "nah nah çıktı nah çıktı" bana da nah çıkar bu saatten sonra. Ama J&B'yi tavsiye ederim tadı johnny abimizin kırmızısından daha güzel, itinayla içilir.

Pazar, Kasım 20, 2011

Hata Mıydı? Tartışılır...

Psikiyatriste görünmek kadar aptalca bi düşünceyle yanıp tutuştuktan sonra, doktorumun 3 ay sonra beni bi psikologa sevk etmesi, ilacı kesmesi ve diğer olaylar ;
Bütün bu olayları toplayıp grup yapasım var.
Videoya çekip porno diye pazarlayasım var.
Kafatasımın içini açıp içeride olup biteni gizli kameraya çekesim var.
Sanırım dünyanın en büyük endüstrisine beynim kadar yenilik katacak başka bi olay yok sanırım. Beynimin kıvrımları kamasutraya yenilik katarken, lobların birbirlerine olan bu yakınlığını görmezden gelemezdim. Bu hem sektöre ihanet  hem de böylesine mucizevi bi olayı gözden kaçıran bilimadamlarına hakaret olurdu. Beynimi buraya boşalttıktan sonra da sanırım başka bişeye ihtiyacım kalmadı.
-Bugün aklıma gelen kötü düşünceler : Viski içmek -J&B göz kırparken dolaptan. Remeron içmek -ipnelik derecesinde ağır bi antidepresan. -Ve evden kaçmak.

Cumartesi, Kasım 19, 2011

Dün Akşam Olanlar - Korku ve Şiddet içerir!

Dün akşam her normal aile gibi "ailece" oturup dizi film her ne boksa izliyorduk ta ki ;
Atv'de töre, çocuk yaşta evlenme ve diğer öğelerle süslenmiş filmi görene kadar. Mahsun bey güzel iş çıkarmış, tarlada koşan cocuk bulutlar vesaire , sinema filmi gibiydi.
Sonra kardeş katili olmaya karar verdim sanırım, bilmiyorum bir anda bişey oldu.
İçeri, odama girdim. Kardaş laptopta"sahiplenmiş" facebook oyunları oynuyor, fizy'den halil sezai - isyan'ı açtı. Bülbül gibi sesimle eşlik ediyim dedim kapattı. Sinirlendim. Karambol 1!!!
Laptop'ı getir bari töresel filmlere kurban gitmiyim en fazla seni izlerim dedim.  Kabul etmedi ilk başta. Karambol 2!!!
Anama bağırdım çağırdım adam gibi şeyler izleyelim diye. Zaten hastaydım gözüm başım her bi tarafım götüm bile ağrıyordu. O da kabul etmedi. Karambol 3!!!
Neyse sorun değil, kardeş de showtvyi açalım dediğinde anam robot  gibi , tak kumandaya. Açtı showtvyi. Neden ben diyince açmadın!? Karambol 4!!!
Laptopı aldım, bloga baktım. Bişeylere baktım, facee baktım kafamı dağıtacak bişeyler aradım. O anda müzik de dinleyebilirdim ama buna kızarlardı. Tahmin.
Neyse sorun değildi. Sonra kardeşimle tartışmaya başladık. Ev hali durumlar malum, maddi çöküntü. Babam 1 aydır doğru dürüst para yollamadı. Vesaire. Telefon alacaktım, almıyorum. Fuck artık. 5800'ım vardı gittim kardeşime verdim ;
İlk verdiğimde "abi okula götürcem verir misin" diye istedi. Verdim.
Sonra, "sana suriye'den iyi bişeyler bakıyorum" dedi. Telefon onda kaldı.
Tamam almadı, neden? Çünkü anam karşı çıkmış. Sokayım brütüsE!!!

Hadi bu aralar maddi, tamam anlıyorum. Çocuk da değilim hani ama bardağı taşıran son damla, kardeşimin "telefonumu" alıp "satacam ben bunu yeaa" diye tripler atması. O anda da yedi ceddinden girdim ordan çıktım burdan girdim. Derken anam terlikle koştu ona da sinirle bişeyler dedim, ben seni ne zamandır dövmüyorum falan. Kardaş ve ana gariban eşeğe karşı, kardeşim kolumu o kadar çok sıkmıştı ki kangren olabilirdim -boyu:1.82 kilosu 60-70 arası. Elimi hissetmiyordum. Annemin elinden terliği aldım. Bana vuramadı ama kardaş bunu yapmamalıydın! Püüüiiii.

Neyse bütün bunlar olup bittikten sonra, tvnin karşısında yalnız kaldıktan sonra, okan bayülgenin programından domino adlı sinema filmine kadar zapladım. Sıkıldım. Laptopı açtım, bişey yapmadım. Öyle açtım sadece. Belki de konuşacak birini bulurum diye ama yok. Saat 00.00.
Kapadım laptopu. Koltuğu kaldırdım, sandığın içine attım. Sabah uyandığımda ya da saat 13.30 da hayalet gibi uyandığımda. Laptopu ordan çıkarmak için gittiğimde bi baktım, yok. Kadın benden zeki çıktı. Sakladığım yerden çıkarmış lapı. Hass.
Şimdi de yemeğe çağrıyorlar gidemem. Bu olaydan sonra da ne biliyim. Siktir olup gitmem gerekirken odamın kapısını kitleyip, pc'nin karşısında-emektar- blog yazıyorum. FUCK diyorum. Başka bişey demiyorum.
Bu arada başka bi sinir harbi de önceki blogumun çok meraklı arkadaşım tarafından facebook duvarımda paylaşılmış olması. Arkadaşı seviyor olmam olayı kurtarmış olabilir. Ya da olmaya da bilir. Öyle.

Cuma, Kasım 18, 2011

Başlıksız Olmaması İçin Direndim...

Selamlar, 
Bugün sabah normal, güzel güzel kahvaltımı yaptıktan sonra - zeytin yerim sadece - bi de çay içerim genelde, sürekli. Neyse, kahvaltıdan sonra komşumuzun pickup'a atlayıp dershaneye doğru yol aldım. 
İyi güzel hoş bütün kemiklerim, kaslarım, eklemlerim, kıkırdaklarım afedersin ama sıçarken bile enerji harcadığımı düşünüyorum. Bu da problem değil. 
Dershaneye nefes nefese kaldığım 100mlik bi yürüyüşten sonra ulaştım. Sınıfa girdim -oooh miss!- sıcacıktı. Dün akşamdan beri klima açıkmış, unutulmuş. Ben de sızmaya çalıştım, başım ağrıyordu. Sorun değil, uyuyamamak. 
O saatten sonra kafamı kessen uyuyamam zaten. 

Fizik dersi dalgalar- dalga geçme anlamında da kullanabilirim- dalgaydı bildiğin. Öyle böyle değil. Bişey anlamadım, başım çatlıyordu. Boğazım ağrıyordu. 
Matematik güzeldi allah için, fonksiyon vesaire. Severim. Bayılırım. Örten'di, birebir'di falan. Espri çıkardı bundan ama gidişat ciddi. 
Kimya, kebap. En sevdiğim. Bayıldığım. Çok severim ama çözemiyorum sanırım, yo hayır bahanem var yoksa çözüyordum. Hatta full çekmek gibi bi amacım var fakat bugün cidden kötü hissediyordum ve psikologla görüşmem vardı - interview with the psychologist-. Öğleden sonra saat 15'e almıştım randevuyu. Salağım ben!!! Dershane 1 de bitiyor. Ben 2 ye alsam ohhh mis. Ama git sen 15 e al lan sayko! 
Neyse ayrıntılara giriyim. 
Hastaneye gittim, saat 2 çeyrekti. Kapıyı çaldım içeride biri vardı. 
- Saat 3 çeyrek? dedi psikolog. 
- Tamam hocam, dedim. 
Hastanede otur zaman geçmez ama doktordan doktora gitmeye karar verdim. Önce Psikiyatristime sitem etmeye gidecektim-şaka- sitem değil ama bir kaç sorum vardı, yüzleşmem gereken. Baktım millet akın akın geliyor vazgeçtim, bekleyemem. Sonra Dahiliyenin yolunu tuttum.
- Hocam merhaba, kötü hissediyorum. dedim
- Neyin var, dedi. 
- Boğazım ağrıyy dedim.
- Geç şöyle bakalım, a de bakıyım aaaa! y de bakıyım? peki şimdi I -Düz kalın hocam neremi göreceksiniz?
Neyse bundan sonra beni röntgene gönderdi. Gittim çektim. O kadar kat giyinmiştim ki gömleğimin düğmelerini açmadan soydum. Sonra altta da giydim soğuktan koruyan penyemsiyi çıkardım. İçlik değil ama :D
Sorun yoktu döndüm dahiliyeye geri . Ciğerlerin güzel dedi. Sağolun o sizin güzelliğiniz dedim.
Sonra zaman geçti tabii biraz, ilaç da yazdı. 
- Hocam sürekli oluyor öyle, normalde kaç defa olur yılda dedim. 
- Normalde 3 falan olur ama sen dikkat etmiyorsun dedi. 
- Haklısınız, dedim ne dicem lan!? 
Neyse Psikologa sıra geldi. Anca zaman geçti. Bi de röntgeni aldığım yerde yeşil giyinen kadına -Merhaba dedim. Bişey demedi kaltak!!! Sonra şunu dicektim vazgeçtim ; "Tırnakların yeşil, üniforman yeşil, suratını unutmuşsun" dicektim. Bittizzini ya uğraşamadım. Başım ağrıyordu, yoksa ben bilirdim yapacağımı. Bi de gülümseyerek merhaba dedim ben ya!? Somurtmadım?! Tamam hasta görünüyordum belki.  Neyse siktir et! 

İnterview with the Psychologisté - HAVALI OLDU!!! 

İçeri girdiğimde bi anne 3 çocuk vardı, çocuklar çok şirinlerdi. Maviye boyamana gerek yok. Çıkmadan önce hocanın elini öptüler. O kadar şirinlik! Süperdi çocuklar. Severim öyle çocukları. 
Neyse uzun uzun yazmam sanırım ne konuştuk diye ; 
Şöyle, 
Ben bir bencilmişim...
Ben bir sorumsuzmuşum... 
Ben ne biliyim çelişkilerle doluymuşum -bundan haberim vardı ortadakinden de ama bencillik?
Bencillik bana göre değil. 
Ben ki hastanede acelesi olan birini görsem sıramı veren, ben ki bundan daha fazlasını yapamayan. Öyle biriyim. Mesela dolmuşta yer vermem, sebep ; Karnımdaki dikiş sayısına oranla bir kaza anında yere düşüp ölmem, 60 yaşındaki amcamın ölmesinden daha yüksek bi oran. 
Evet bunlarla yüzleştim. 
Hocam, ben iyi güzel de. Sizin söylediklerinizi uygulamaya geçemiyorum, dedim. Kafamı yastığa koyar koymaz dün ile ilgili hiçbir şeyim kalmıyor. Başa sarıyormuşum ben.
Öyleydi blogcu, okuyucu veya gizemli insan! 
Sen sen ol kafana takma yoksa depresif uyum bozukluğu oluyor. 



Perşembe, Kasım 17, 2011

Depresif Uyum Bozukluğu

Ne olduğunu bilmiyordum ama psikiyatriste tanı hakkında konuşmak için gittiğimde, depresif uyum bozukluğu tanısının konduğunu söyledi. Yıkıldım lan! "Umut, sen kansersin" dediklerinde bile yıkılmamıştım o sırada "tamam olabilir, sonunda ölüm yok ya" diye geçirmiştim içimden ama bu çok farklıydı acı geldi. Yaktı boğazımı.
Doktorum beni psikologa yönlendirdi buna da kızdım ama daha iyi olacağını söyledi, cipralex almıyorum artık, gerek olmadığını söyledi ama daha asabi oldum. Mesela bugün sabah anama bağırdım, üzerine yürüdüm. Bir pantolon için. Ne biliyim, her tarafım ağrıyor. Hastayım sanırım ya da sırf böyle hissetmek için öyle hissediyorum ama ağırmayan yerim kalmadı. Garibim bu zamanlar!! hadi kendine iyi bak.

Squid and the Whale - film -

Noah Baumbach'ın yazıp yönettiği, otobiyografik film.
Film boşanma üzerine kurulu, olaylara, karakterlere o kadar yakından tanık oluyorsunuz ki filmde bu bi süre sonra rahatsız ediyor -şahşi görüş-. Beni rahatsız etti daha doğrusu. Bi aileyi gözetliyormuş gibi hissettim. Bu da sanırım yönetmenin başarısını gözler önüne seriyor. Amacı bu olsa gerek.
İki erkek kardeşin , anne-babalarının ayrılmasından sonra yaşadıklarını anlatıyor film. En çok çocuklar etkileniyor haliyle bu olaydan. Öyle de gariptir. Duygulanmama neden olmadı ama ne biliyim, rahatsız oldum sadece. O kadar.
Filmlerin müzikleri ayrıca dinlenebilir, derinden gelen gitar ritimleri vesaire çok ince ve hoş yerlere serpilmişti. Pin k Floyd konuk oluyor filme Hey You! şarkısıyla, bu da ayrı hoştu tabii, benim için. Filmin sonu da güzeldi ama öyle kaldım ekrana bakıp Kaltak Joan! dememe neden oldu.

Salı, Kasım 15, 2011

Psikiyatrist vs Psikolog?!

Selamun Aleykum hacılar bacılar... vesair.

Neyse başlayalım anlatmaya ;
Dershaneye soğbbrrrr soğuk başladım. Tatilden sonra. Haftasonu vesaire Ğadir Hum bayramı vardı. Hoş güzel. Her yıl bu bayramın gelmesini bekleriz ailece. 20 yaşıma merdiveni bırak bildiğin asansörü dayadım. Çocukluğumdaki gibi anneannemlerde kalıyoruz ailece. Bi akşam orda uyuyoruz ve bayram. Et vesaire sabah öğle akşam. Et, hırisi yedik. Misss. Özlüyorum her yıl. Özlenir ama öyle böyle değil. Bütün aile - Teyzeler, dayılar, anneanne, annem kardeşlerim ve kuzenler . Aile kavramı bu saydıklarımdan ibaret benim için. Neyse bu kadar uzatmadan geçelim bugüne.

Bugün hava inanılmaz derecede soğuktu. Bana göre soğuktu. Yağmur da yağıyor dışarıda. Minibüsü beklemedim bu kez yani tam zamanında çıktım evden. Dershaneye gittim. Bugün pek eğlenceli ders yoktu. Program bundan ibaret -2xFizik, 2xTürkçe, 2xGeometri. Bu mudur? Budur!
Fizikte termometreleriydi şusuydu busuydu derken ders bitt. mcdeltaT. FUCK! Hiç anlamam fizikten ama bu yıl anlamak zorundayım. Kahretsin.

Türkçe dersi de ayrı sohbet ettik zaten. Bir kaç kavram vardı anlamını sorduk hocaya. O da yanıtladı. Felsefeden konuştuk bir ders boyunca, diğer ders de zaten noktalama işaretleri. Tamam sorun yok.

Geometri ; Belalım canım çiçeeeem şeklinde bi şarkı vardı Mahsun'un. Neyse; Boktandı çünkü geometriyi sevmiyorum, sevemiyorum. Gerçi soru çözebiliyorum artık ya da çözmeye çalışıyorum. Umarım yıl sonuna kadar halletmiş olurum, yoksa amacıma erişmeye çalışırken engel olacak.

Bitti dershane arkadaşla markete gittik. Bir şeyler aldık, yedik. Çubuk vesaire. Oyalandık biraz markette, yağmur dindi. Biz kapıdan adım atar atmaz başladı tekrar, bu kez daha şiddetli yağıyordu.
Benim psikiyatriste gittim, dershaneden arkadaşım olduğu için yanımda rahat konuşamadım. O da beni psikologa yönlendirdi. Ordan oraya savruluyorum lan blog! Neyse çıkmadan önce hocanın yanından, ben bi daha gelmicek miyim buraya? dedim. Umut! İzah ettim ama, dedi. Hocam karışığım ben bu aralar, dedim. Belli oluyor, dedi.
Neyse asıl olan psikologa gittikten sonra oldu.
Hocamın odasında Salvador Dali'nin tabloları var. Ben sürrealizm fanatiğiyim. Manyaklık derecesinde hatta. Elimde olsa, duvarımı posterlerle tablolarla doldururum ama napalım kader kısmet.
Sohbet etmeye başlamadan önce arkadaşımı çıkardım dışarı, başladım sinir harbi yaşamaya kendi içimde. Sonra bu da dışarı taştı. Kendimle çeliştim vesaire. Hocayla tanıştık, pek parlak bi "ilk karşılaşma" olmasa da ya da olamasa da Cuma gününe randevu aldım. Öyle olaylara bakış açımı değiştirebilecek birine benziyor. Psikologlar beni geriyor ama önyargılarımı yıktı hocam. Çok rahat konuşabiliyoruz öncelikle, ne biliyim iyi birşey bu.

Cuma günü ayrıntılarla dönecem sanırım. Blog adresimi hocama teşhir etmek gibi bi amacım var. Bazen söylemek istediklerimi unutuyorum. Buraya yazınca da anlatmış sanıyorum kendimi.
Hadi blog kaçtım ben.

Perşembe, Kasım 10, 2011

Tas - Hamam

Selam millet! Coşkulu bi selam çakıp başlayalım bugün ne naneler yemişim;

Öncelikle ödevlerimi bayramda yapmayı unutmam sanırım gözden düşme, boka ya da çamura yapışma ritüellerinden birini yaşattı. Ödev yapamıyorum ama yapsam iyi olur güzel olurdu. Yapcam işte haftasonu diyorum, Leyiltil Kadır var. Napalım nenemlere gidecez ailece. Testlerimi de oraya götürcem diyorum ama kuzenlerimin maşallahı var. The end.

Dershaneden bahsedecek olursam At Antrenörü - Rehberlik Hocam - afedersiniz ama bok yesin. Umarım okuyordur bu satırları. Neyse nedenini açıklayayım ; Dershane ile ilgili, sınıfımla ilgiliz kriptilyon adet sorun var. Hani "bırak bu dershaneyi başkası yok mu?" derseniz. Ben de "adaptasyon problemim var" derim. Öyle vallah napak ölek mi? pehhhi.

Sınıfımı kafama göre değiştirdim, şansa bak hocaya denk geldim, rehberlikçiye. Sonra biraz tartışır gibi olduk, büyütmedim kapadım orda. Tenefüste konuşalım HOCAM! dedim. Tamam umut konuşalım dedi, ipneoluna bak sen hem tenefüste konuşalım diyor hem de odasında olmuyor 2 tenefüs boyunca adamın odasında dikildim yok! İşte bu yüzden. Sonra ders alcaktım etüt vesaire, arkadaşlar tartışıyorlardı, epey gürültülü bi şekilde hoca onlarla ilgilendi. Bıraksa kızlar saç saça baş... Neyse lan size de dershanenize de diyip Psik'in yolunu tuttum.

Psik.ten notlar ve Karınca Hikayesi ;
Başıma gelen olayların mucize değil de lanet olduğu konusunda kafamı kurcalıyordum ve de bu bana zarar veriyordu. Gelecekle ilgili vesaire. Çıktığım biri yok falan. O da sorun değil, her sevgilisi olmayan gey mi lan? Değil tabii. Avutuyorum kendimi. Neyse hocayla en az 30 dak. konuştuk. Bana karıncanın hikayesini anlattı. Ben de size anlatıyım bakalım.

Karınca bir gün hacca giden insanlara su taşıyormuş, kafir onu durdurmuş ve ;
- Ne yapıyorsun? Senin taşıdığın sudan ne olur? diye küçük görmüş karıncayı. 
Karınca da ;
- En azından hangi safta olduğumu biliyorum, demiş. 
Karıncayı örnek alıp hayatın hangi kenarında hangi köşesinde olduğumu küçük beynime anlatmam gerek sanırım. 
Bi küçük paragraf daha, Derin adlı dergimsi'den.

Eski zamanlarda, insanlar kimseyle paylaşmak istemedikleri bir sırları olduğunda ne yaparlarmış biliyor musun? 
Bir dağa çıkar, bir ağaç bulur, ağacın üzerinde bir delik açarlarmış. Sırlarını bu deliğe fısıldayıp, deliği çamurla kapatırlarmış. Ve sırlarını sonsuza dek buraya hapsederlermiş.


Bu paragrafı hocaya okuttum ve "siz de benim ağacımsınız" dedim. Lan ne cesaretle! :D Hoca güldü ben güldüm. Güzeldi görüşmemiz.

Salı, Kasım 08, 2011

Cashback -Film-

Ben adında bir arkadaşın, sevgilisinden ayrıldıktan sonra yakalandığı insomnia'yla baş etmesini konu alan film, Cashback.
Ben 4. sınıf Güzel sanatlarda okuyan bi ressam. İnsomnia'ya yakalandıktan sonra hayatın ona kazandırdığı günün 1/3 lük kısmında bi markette çalışmaya karar verir. Markette çalışan insanlar, müdüründe kasiyerine o kadar ilginç insanlar ki Ben de kendi kendine 8 saatin markette geçmesini sağlayacak bi şey bulur ve film ondan sonra hızlanmaya başlar bi hareket gelir.

Konu bitti şimdi de fikirlerimi sunayım ben ;
-Film bi kere cinsellik ve çıplaklık üzerine kurulmuş. Hani ortada bi genç var uykusuz kalıyor falan, hiç dikkat çekici değil ama biz çıplaklık ekleyelim de durumu kotaralım hissi veriyordu ilk başlarda ama öyle değil, inanın bana.
-Ben'in hayatına fazlasıyla misafir oluyoruz. Kendi ağzından duyuyoruz olayları. Hoş.
Fazla bişey anlatmak istemiyorum, bazı yerlerinde çok güldüm. Bazı yerlerinde duygusala bağlıyor, güzeldi film ama illa izlicem allah bilir mükemmeldir bu diyorsanız beklentiler düşük lütfen. Her zaman dediğim gibi.
Not : Emilia Fox'a hayran kaldım lan! O gözler, o zayıf ince seksi surata mükemmel yakışıyor. Sevdim. Merlin'de Morgause'u canlandırıyor. Ben bu kadını bi yerden tanıyorum diyordum bi de.

Pazar, Kasım 06, 2011

Eşek; İç Döker.

Bu aralar gerginim, mutsuz değilim ama boktanım ama biraz değilim. Bayram vesaire tamam iyi güzel hoş biliyorum ama sırf bu yüzden bile gerilmemek elde değil. Eski bayramlar gibi değil şimdikiler, herkes bi küs sağda solda aşağıda yukarıda, insanlar her bi tarafa savrulmuş halde.

Bu blog anamın değil ama anlatıyım yine de ;
Dün nenemle tartışmışlar, küçük bi tartışma gönüllerini yaparım ben onların. Her zamanki gibi. Evet yine ben, neden? Ben anamın psikologu, arkadaşı kıvamındayım. Bildiğin gelir sinirlendiği biri olur "elimde olsa ağzını burnunu patlatırım" şeklinde anlatır ama ben onu teselli etmem "ee, peki neden yapmadın?" derim genelde ve olayı başka boyuta çekerek aslında kendisinin ne kadar mantıklı davrandığını göstermeye çalışırım. Böylece anamın psikologu kıvamında takılıyorum. İş bu halde, Eşek de kendine anlatacak birini bulmaya çalışır ve son çareyi psikiyatriste gitmek olarak görür. Yaklaşık iki aydır gidiyorum. Buralara da yazdım ilk günü de yazmıştım. Sersem bi haldeyim, ilaç kullanmama rağmen gelecekte ne bok yiyeceğimi düşünüp boku gelecekte yiyeceğime şimdi avuçluyorum. Sorun bu işte! Peyzaj diyorum mimarlık diyorum. Diğerleri ; "PEh!" yapıyorlar. Siklemiyorum. Aslında sanırım takıyorum ama burnumun dikine gittiğimde ne hale geldiğimi gördüm her seferinde ama benden mükemmel bi peyzaj mimarı olur. Buna inanıyorum, bitkilerle, bahçeyle, tasarımla ilgiliyim zaten. Sırf bunu sevdiğim için İstanbul Üni. Peyzaj'da olacağım bu sene. Mühendislik kesinlikle arka planda kalacak bu sene için. Tıp diye tutturdum zamanında ama o tempoya ayak uyduramamaktan korkuyordum, hala da aynı kanaatteyim. Çok fazla çalış, çok strese gir. Kesinlikle  bana  göre değil.
Veterinerlik demiştim, ineğim Nil ve kızı Sahra ölünce gözlerimin önünde, bildiğin şok geçirip odamdaki perdeyi parçalamaya çalışmıştım. İstemsiz...

Bu aralar maddi sıkıntı baş gösterdi. Zaten var olan bi şeydi ve sanırım yabancısı olduğum bişey değildi. Hadi bunu da anne babam kendileri hallediyorlar ama kredi aldık ya ödeyemezsek? şeklinde bi kaygım var. Annem de tekrar hayvancılık sektörüne -kendi çapında el atmaya kalkıştı. Hayırlısı diyorum. Kendince planları var. Bana ev tutacakmış, sürekli gelip evi temizleyip yemek yapacakmış.-CAN YA-
Ev tutmak için ve kayıdıydı kitabıydı halletmek için 2 öküz besliyor :). 3 tane daha alacam diyor. Banka kredisinden artan parayla. Alsın diyorum ne diyim engel olmıcam artık. Ama sürekli soruyor işte. İyi olmaz mı? Hem babanız da gelir sizin kaydınızı beraber yapıp biraz gezmiş oluruz diyor. İyi düşünüyor anam be!

Hocalar kriptilyon tane test verdi ama çözmeye yarın başlıcam , çok ştreşliyim. Çoook. Psik. de kalabalıktı ilgilenemedi. Sohbet edemedik. İlaçla ve tanıyla ilgili zilyon sorum olacaktı. Neyse bugünlük bu kadar.

Perşembe, Kasım 03, 2011

Eşek'in Gündeminden -2

Gündemden başlıklarla yine karşınızdayım. Yine yeni yeniden- şarkıdaki gibi.

Geçen haftadan pazar günüyle başlamak istiyorum ;
-Pazar günü için alınan etüte gitmedim, dershaneden aradılar. Gelmiyorum ben, dedim. Öyle. Zaten kimya'nın dünyasını kararttım eksiğim fizikten gidip pazar günü kimya için ders almışım. Hassiktir Umutçuğum.

-Pazartesi At Yarışı vardı. Bizim sınıftaki beygirler benden daha eşek. Sınıf birincisiyim yine yeni yeniden. Bi de klas atların olduğu ahırdan bi ata çok yakındım hep yakınım ama olmadı. Geçcem o atı da zaten bi feni hallediyim zaten türkçem hatun attan daha iyi. Ama onun da matematiği iyi. Öyle.

-Hadi bunları geçtim, salı çarşamba yok etüt yok ders yok ödev. Yapamıyorum ödev falan ama yapmak zorundayım. Psik.e de gidemiyorum kaç zamandır fena.

-En önemli gün Çarşamba! Rehber öğretmenin odasına girdim telefonla konuşuyordu. Nezakettendir acaba dışarı mı çıksam dedim. Kaldım içeride. Merhaba dedim cevap vermedi. Sonra dışarı çıktı. Ben hala odadayım, bekle bekle adam gelmiyor. En sonunda çıktım içeriden sınıfa doğru gittim, hoca gırgır sohbet şamata bi hocayla. HOCAM NERdesiniz dedim afedersin ama siklemedi. İpneoluipne. Neyse dedim ben de onu takmam sınıfa girdim küfrettim habire. Zaten çarşamba günlerini de sevmiyorum sevemiyorum. O gün bildiğin sinir harbi yaşadım. Arkadaşla markete kadar yürüdük atıştırmalık bişeyler aldık. Eziliyordum az kalsın bi el hareketi çektim adama, yanında bi hatun vardı fena bakıyordu gözleri. Eri.fiyya... şeklinde girdim sonra saydırdım. Yürürken bi yandan da hocama sövüyordum habire. Arkadaş-kız- susturmaya çalışıyor falan, sakinleş diyor. Olmadı markete kadar gittik atıştırmalık bişeyler aldık. Marketin soğutucu kısmına kadar yürüdük tenha oralar, sövmeye devam ettim. Sövdüm yine. Küfürler bildiğin adamın bi yerlerine saplanıp kalıyordu. Bi sinir boşalttıktan sonra bebelacların olduğu yere yürüdük. Bebekler için meyve püresi satıyorlar. Onlardan aldık dershanede yedik bisküvitle tadı da güzeldi. Bildiğin meyve püresi. Öyle işte.

-Bugün Perşembe, Hocam ne bu alınganlık? Etütü astığım için mi dedim? Evet dedi sırıttı. Omuzlarından tuttum kaçarken hoca. Sarstım hocayı. Küçük adam. Sarstım hoca şok oldu. Sırıttı lan, tam dayaklık. Neyse aldım bi etüt daha "sen buna da gelme umut!" dedi sırıttı. Ben de "gelmicem hocam tamam" dedim sırıttım. Çıldırdı adam bildiğin. Oh beaa!
Devam
Az önce geldim eve kardeş death note'a sarmış ben izleyemiyorum. Neyse ben gelmeden önce kavga çıktı dershanede, bağımlı otçular bile toplandı. Ne piç insanlar var lan, bağımlısın tamam da, nerde kavga varsa en öndeler bi de bıçakla. Hassiktirin oçocukları!
Neyse, ben sorularımı çözdürdüm, cumartesi gününe etüt aldım moment denge için. Anladım konuyu ama soru çözemiyorum. Öyle nabııyım!

Hadi burda bitti bugün, yorgunum beyinsel olarak. Yarın psike gidcem boşaltacam beynimi. Beynim boşalacak  falan bi de Swan marka Mızıka almışım of allah allah ne güzeldir lan o ?! Dershanede çalıyorum falan ama tamamen doğaçlama. Gökana da duyrulur! Öğrenemesem de kurulcak o grup! :D Sondaki aptal gülümsemeyi saymasak...