Pazar, Ağustos 19, 2012

Madem Üniversiteye Gideceksin -

Madem üniversiteye gideceksin bunları yap-yapma ;
-Güzel arkadaşlıklar kur, kuramazsan da boş ver
-Kendinden çok bahsetme, sessiz sakin bilinmez olmak her zaman +'dır -bence
-Kendinden emin ol
-Siyasete bulaşma, diğer toplumsal saçmalıklar silsilesine de, örgütler, vakıflar, düzenbazlar ve diğerleri
-Sakın sigaraya başlama, öldürürüm olum seni! Kafanı kırarım! Sakın!
-Erasmus'la iki üniversiteden birine git, biri Köln'de. Aklında bulunsun, Köln'e gitme hayalleri kurduğunu biliyordum bu yüzden bunun için gerekirse kıçını yırt!
-Sevebileceğin bir kız bul ya da o seni bulsun aslında bundan bahsetmek saçma geliyor, kader kısmet diyip konuyu kapa.
-Bloga bunun dışında kişisel yazı yazma, yazarsan da adam gibi yaz, üniversiteli oldun ya bir farkın olsun
-Almanca'yı sular seller gibi konuşabilirsin ama grammar'i sakın unutma artikeller önemli kafanı dıp-tıs'layacak olan da artikeller
-Yapabiliyorsan yine Mersin'de Şehir Planlama için uğraş hani, uğraşma demiyorum hobi olarak yine uğraş, biliyorsun puanın kesilecek.
-Derslere asıl, ev deniz kıyısında olabilir, illa her akşam çıkmana da gerek yok biraz edepli ol evde oturmasını bil
-Dolaptan bir viski aşır öyle git euheueh bu en eğlenceli kısmı, çalmak değil ödünç alıyorum. Şaka bir yana istesem verirler mi ki bir şişe ballantines? Ailem? Anne?
-Korun
-Bira içerken foto çekilme, çekilirsen de sosyal ağlara atma atacaksan da... -şahsi görüşüm-
-Cin tonik tadı nasıl acaba diye merak et ama sakın içme
-Ev tutacaksan da sahil kenarı olsun, hep hayalini kurduğun gibi, balkonda oturup artikel öğrenmek denize almanca sövmek gibi hobilerin olsun, denize sövme ama yazık günah hani sen artikellerle kafa yorarken sahil kenarında öpüşenlere küfret almanca-arapça falan,
-Mersin'de arap var, bu yüzden kimin ne olduğunu bilmeden arapça küfretme
-Kuzenle birlikte kalacaksan ve kız arkadaşı da seni kabul ederse reddetme, bir şekilde sosyalleşmen için ilk adım olabilir ya da hiç alakası yoktur hani, dert etme
-Sinema kulübüne kaydol, kaydol dediğim de hani bir şekilde çaktırmadan kulüple ilgilen hani, aktiviteler senin elinden çıkacak hale gelsin -umarım bu kadar zamanın olur
-2013 Akdeniz Oyunlarını kaçırırsan kafanı duvara taşa ve bilimum yere vur,
Sporcularla tanışma fırsatı bulursan da, bişey yapma tanış hani, spor hakkında sohbetler, şakalar.
-Almancayı su gibi konuşan komşun olduğu halde, arapçayı su gibi yazıp okuyan anadili arapça olan komşun olduğu halde insanların müsait olmaması veya farklı sebeplerden sıçmana neden oldukları için, söv elinden bir şey gelmez ama şu arapça işini hallet ki Rusça'yı sıyır aradan.
-Fransızca da seviyorsun ama seçmeli olarak almak eğer zorlayacaksa? Bunu düşünmek için çok zamanın olacak
-Gez, toz gelecek sene ama sakın Almanca'yı öğrenmemezlik etme öyle bir lüksün yok
Almanca bilgisayar oyunu -Unreal Tournament3 ve bilimum bilgisayar oyunlarını Almanca oyna- sevdiğin şeylerle bütünleştir ki, günlük hayatının bir parçası haline gelsin
-Almanya'daki akrabalar, eş, dost kim varsa skype ile bağlantı kur, konuşacak duruma gel en azından, selam artikeller- korkmuyorum la sadece garip geliyor
-Bir daha bu kadar uzatma

Gosford Park -Cinayeti Uşak mı İşledi? Filmi-

Maggie Smith'i çok seven birini tanıyorum, hayran kendisine. Bu filmde hiç konuşmasa bile birşeyler katacağına emindim, gerçekten hayran kalınası oyuncu. Filmin kadrosu çok kalabalık, In the Loop'tan tanıdığım Tom Hollander da filmdeydi, dediğim gibi film kalabalık olduğu için ön plana çıkan kişi de yok, bu hoşuma gitti açıkçası. Harry Potter oyuncularını bu filme mi toplamışlar? Bir yanda Maggie Smith bir yanda Michael Gambon, dediğim gibi kadro sağlam.

Tea at four, dinner at eight, murder at midnight -
Filmin konusuna da değinecek olursam eğer, spoiler vermeden anlatmam gerek ;
Film bir davet ile toplanan zenginlerin ve onlar için hizmet eden alt tabakadaki(bu kelimeden nefret ediyorum) insanların birbiriyle alakalı olan ilginç ilişkilerini anlatıyor. Hizmetçisi olmadan insanların gözünde bir hiç olarak görünen leydi, bir aktör, birkaç lord, bir düzine hizmetçi. Toplanma sebeplerini pek anlamış değilim ama yedikleri yemekler, av partileri ve diğer bütün bu zengin işi olaylar acaba filmden ne çıkacak havası veriyordu.
Hizmetçiler dedikodu yapar, uşaklar ise ortalığı karıştırır. Kural bu. Bambaşka bir dünya, fantastik göründü gözüme 1932'lerde işlenen bir cinayet ve olayların git gide karmaşık hal alması, acaba cinayeti kim işledi? Uşak, hizmetçi, misafir, lord, leydi... Film boyunca değil ama adam öldükten sonra bu sorunun cevabını arayıp birkaç insandan şüphelenmeye başlamanız sonrasında hayal kırıklığı yaşamanız mümkün tabii, yanılacağınız için. Birinin ölmesi acaba sorunları çözer mi ya da sorunların çözülmesi için illa birinin ölmesi mi gerekiyordu?
Bu filmde bol entrika var, arka odalarda dar ve karanlık koridorlarda dönen, filmin cazibesi de burda sanırım ama beni yakalayan noktası cinayet işlendikten sonra karakter analizi yapıp başımı döndüren kalabalıktı.

Yönetmene not: Shortcuts'ı daha önce izlemem gerekirdi, zorunluluk değil ama en azından bu kadar çok karakter ve olayı insanları sıkmadan anlatabilmek, sanırım izlediğim çoğu filmin yönetmeni bunu başardığı için sevdim filmleri yoksa izleyip de yazmadığım birkaç film var ki utanç verici.
Not: Beğenmediğim filmleri ifşa etmemin ve karalamış gibi görünmenin bir anlamı yok "her çirkinin bi alıcısı vardır" gibi saçma sapan bir cümle kurmak istemezdim ama kurallar bu şekilde sanırım.

Sideways -Şarapseverler için Film-

Sideways, harddiskim tamamen silinmeden önce de listemdeydi. Film genel anlamıyla hoş izlenebilir biraz göz atalım bakalım.
Miles adında bir adam, bir roman yazar ve basılması için de yayınevlerine verir. Yazmaktan başka bir tutkusu daha var, şarap. Üniversitede oda arkadaşı olan Jack ise cumartesi günü evlenecektir. Sağdıç tabii ki Miles. 1 haftayı beraber şarap tadıp seyahat ederek geçiren ikilinin başlarına güzel olaylar gelir yol boyunca.
Film genel olarak iyiydi ama malesef üzerine konuşabileceğim ve bakın şurasında çok eğlendim, şu kısmına bayıldım şeklinde anlatamam. Olaylar çok sade kalıyordu, şarapseverler filme bayılacaktır. Ben şarap severim ama tabii param kadar. İçmişliğim pek yoktur, zaten kıro abilerimiz de "karı içkisi" yaftasını yapıştırmışlar sağolsunlar. Evde viski var. Belki bir adet yürütürüm ehe, kardeş görmesin bu yazıyı.
burda Pinot'yu anlatıyor ne güzel kaptırmış :')

Tek etkilendiğim nokta Miles'ın "o gece" Maya'ya Pinot'yu anlatmasıydı, o kadar güzel anlatıyordu ki hayran kalırsın, adam resmen kendinden bahsediyordu. Pinot ile özdeşleşmiş, bu kısım güzeldi.
Seyahat ediyorlardı filmde ama kesinlikle yol filmi değildi, yani otelde kalınır iki kadınla tanışılır ok? de yol filmi değil, sadece şarap kısmı güzeldi. Filmin pek bir beni izle diyen bir tarafı da yoktu hani, izlense de olur izlenmese de. Puan vermeyi sevmem ama sana puanım ters dohuz kanka yani 6.
Filmde Miles adlı karakterin ezikliğine, Jack adlı karakterin ise tam tersi tam bir piç ve kazanova olmasına dikkat çekilmiş. Bu iki zıt karakterin bir araya gelmiş olmaları filmin güzel noktasıydı. Hani seyirciyi yakalamayan ama gene de "izle bak seveceksin" diyen filmler olur ya onun gibi bir filmdi.

Yönetmene not: Konu çok sığ kalmış, karakter de az zaten, hani ok boğmuyor ama kendini izleten bir film değildi buna rağmen sıkılmamış olmam ise? Merak, belki. Verdiği tat güzeldi, ne biliyim.
Kendime not: Sana kendine Pinot gibi hissettirecek kızla evlen. Hatta direkt dudaklarına yapış.

Bu arada yanıldıysam düzeltin ama 107 ödül kazanmış olması? Ben beğenmedim hacı isterse 1000 olsun hitap edemedin Sideways üzgünüm, Miles ezikliğini al git, sürekli ajite ettin amk. Jack sen de illa adamı kazanova yapacan siktir et! Ödülleri görünce neye uğradığımı şaşırdım. Hakketmiyor.