Perşembe, Aralık 11, 2014

Ben böyleydim.

Bonjour!
Anonim olmaktan sıkıldım, Bonjour, je m'apelle Umut.

yazıyı bunu dinleyerek yazıyorum: http://youtu.be/RyuUNeCrAn4?list=RDx2I-gDExi1U , birazcık umrunuzdaysa tavsiye ederim, dinleyin.

Benim neyim eksikti, fransızca öğrenebilirim, inanıyorum.

Hayatımda bazı şeyler çok fazla oluyor, hatta aşırıya kaçıyor, minik bir film senaryosu ya da uzun metraj filmin küçük bir bölümünü oluştaracak kadar fantastik olaylar, anlatmaya kalksam, anlayamazsınız, insanların beyinlerinin köpürtüleri, öyle bir köpürdüler ki, gayzer gibi fışkırdı beyin, süblimleşti kafatasından ayrıldığı ve oksijenle buluştuğu anda. Yazıyorum. Kitap olur. Film olur ya da orospu olur elalemin ağzında hikayelerim ama yazıyorum. Torba değil büzesini geçtim, timsah derisi çanta ağızlı insanlar, evet siz! Gözetleyen, okuyan, her kimsen, alınıyorsan eğer, evet sensin. Timsah olur, yılan olur, olur da olur. Dediğim gibi, fantastik edebiyata adım atmak için bundan daha fantastik bi olay olamazdı, meraklanıyorsunuz ama anlatmıyorum. Belki ilerleyen zamanlarda, ben daha neyin ne olduğunu kavrayamamışken, nerden başlayabilirim ki anlatmaya? Ya da nerden başlayamam önce onun tahlilini yapmam gerek, aklım başında. Yani, şu anda aklım başında. İlerleyen zamanlarda neler olacak bilmiyorum. Dieu, garder mon esprit...Nasıl istersen öyle olsun Tanrı'm! Muhakkak öyle oluyordur, ama bence hayatımın eğlence eşiği çok yükseldi ve bir dahaki sefere benle eğlenmek istiyorsan da S&M tarzı bir eğlence durumu mevcut olacak. Ona da yürek dayanmaz, yapma.
Söyleyeceklerim bunlardı,
ya da dur biraz daha saçmalayayım da öyle kapatayım.
Fantastik olaylar, dediğim gibi olsunlardı, hayat çok monoton okul çok monoton aşk yok bok yok para yok...dıptıs dıptıs...şahinde çalan ultra bass hayal edilecek...edildiyse devam edeyim, madem hiçbir şey yok ortada, öyle şeyler var olsundu. Eğleniyorum, hayatıma yeni bir renk ne biliyim, grinin 666. tonundan 69. tonuna geri dönüşler yaşadım. Bunlar güzel geri dönüşlerdi, en azından daha açık bir griydi, eğlendim. Teşekkürler, yayında yapımda orada burada sevişen, yani demek istediğim nerede seviştiğinizin önemi yok, yayın-yapım falan bunlar paravere, palavere, kolaveri di, kolaveri...
Kafam böyle bi kafa.
Bu arada notlarıma bakmama totemi yapıyordum ve Tanrının sevgili kulu muydum? Yani sınavlar konusunda evet ama iş eğlenceye gelince Tanrı monolog yapıyor, tek taraflı bi eğlenceye dönüyor olay. Neyse ne, notlarım iyi. Kötü olurlar diye bekliyordum, sanırım bu sene kendimden beklentim yüksek değildi. Bu dönem demek daha doğru oluğğğğğğr.
Merhaba, ben Umut.
Yarın sunumum var. Fantastik bi sunum oldu, olacak. Güzel olacak. Bir de tıraş olsaydım, mismikemmel olacaktı. Olsun %40'ı tıraştan kaybetsem %60 güzellikte olacaktı, kendi değerlendirmem, notlarla alakası yok.
Ankara'ya selamlar.
Kar mı yağdı şakaklarınıza neler oluyor oğlum orada?! Üşümeyin, sevişin.
Bu senenin bana en çok koyan olayı, kızkardeşimi Mabel Matiz konserine götürememekti, neden Mabel Matiz bilmiyorum ama kız seviyor allalala! Aşkyoğkolmağkdiyoğprğerbiriğpğeyağğrbeğn...sanatçıyla dalga geçmiyorum yanlış anlaşılmasın ama sesi uzun vadede kulak zarı defor...şaka-
Yarın Birsen Tezer geliyor, severim. Canlısı da güzel diyorlar, her türlü güzel diyorlar, yani tutup da stüdyo da saf tertemiz bellluuuuur sesine Hande Yener efekti vermediklerine göre, stüdyo kalitesinde bi ses olabilir- salladığıma bakmayın hiç anlamam ama müziği güzel.
Ceylan Ertem'e ne olmuş? Gel kadın, gel de konserine gidek.
Ben de neden edebiyattan uzaklaşıp saçmalamaya başladığıma cevaplar ararken, youtubeun namussuzluk yapıp FAUVE'nin fantastik, bi bok anlamadığım fransızca şarkısının duraklatılmış olduğunu fark etttim. He, he...
Detönyü espirite strategiiee man par vole türki-oha türkiye dedi- ne sem de seux öyle bişey sanırım, bir telafuz kısmındayım dilin şu an, yani harfler birleşince böyle çılgın bi içiçe geçiş var, fransız sevişmelerinin dile etkisi, bu dil kesinlikle sevişilirken bulunmuş ya da ortaya çıkmış.

Kitap yazarsam okuyun, çok eğlenceli olur. -kitap basılmadan, ya da ortada bi taslak bile yokken tanıtım yapan kafaya sahibim-
Teşekkürler beyin, bi de namussuz arkaplan şarkısı, deniz, balık mangalda, yelkenli, müzik...yaz geldi aklıma da, yaz da ayrı bi olaydı. LAN! Ben mevsimleri yaşadığım olaylarla hatırlıyorum resmen, şey gibi, ahahah canım ya 2014 nasıldı? Valla götüme girmeyen kalmadı, öyle oldu bacım çok afedersin, şemsiye olur, almanca olur, yaz olur, deniz olur -bir iki kere yüzmeyi denedim-.

Onu bunu bırakın da dün kaza yaptım bisikletle;
Kaldırımdan sürüyordum, o saatte Mersin'de insanlar neden dışarı çıkar, zaman akşamın geceyle buluştuğu zaman. Vites 7'de. Pedal sert ama ben dizlerimden ve kalçamdan güç aldıkça pedal yumuşuyor hızlandıkça hızlanıyor, Mersin akşam serinliği yüzüme vurdukça vuruyordu. Aptalım çok. Fark ettim kadını, atmden parasını çekti, geri bir adım ve ikinci adımda...BAAAM! Yüzyüzeydik, ve ben pardon, pardon, pardon...özür dilerim...deyip uzaklaşırken karşıdan gelen çifte bakıyordum, kadın bana gülümsüyor, çarpıp kaçtığım kadın ise 'böyle hızlı gidersen' diye söyleniyordu, haklıydı ama ablacım sen biliyor musun? Bilmiyorsun işte. O hızla bir araca da çarpabilirdim, ben o duvarlara çarpa çarpa ohoooo. Şaka bi yana götüm fena acıdı, az kalsın kadıncağızla kafa kafaya çarpışıyorduk, sanırım beyin sarsıntısı geçirirdim ve bugünkü ve yarınki sınavlarımdan, hatta beynimin ilerleyen deformasyonlarında ise hayatın geri kalanından muaf olabilirdim. Muafiyet güzel şey, din kültürü muaf olsaydı mesela, gayrimüslimlere muaf olmasın, onlar dini öğrensin, biz zaten biliyooraospkda...dayanamadım!
Bu olaydan önce de, kırmızı ışığın yandığından yüzde yüz emindim ama şerit değiştiren bir aracın altında kalıyordum az kalsın, adamcağız -_- da eliyle işaret edip 'yol senin kardeşim az kalsın kaportama dövme gibi kazınıyordun' der gibi baktı.
Sokak kedileri, patenciler ve kaykaycılardan daha coollar!
Berbere gidecektim yarına kaldı, bugün bayağı bi iş bıraktım yarına, sunum yarın, berber yarın, kargo yarın, her şey yarın. Yarının dünyanın hatta bütün galaksilerin ve ırkların en kutsal günü ilan ediyorum, ben istediğim diye böyle. Olsun.
Allahım, merhaba ben Umut. Tanışıyorduk tabii.
Bugün eve gelirken de karşılaştık senle, daha doğrusu bu kez monolog sırası bendeydi. Güzel oldu, güzel olsundu. Facebook'ta Vajrayanna Budizmi topluluğuna üye oldum, anca bugün kabul ettiler. Sanırım grupça meditasyon yapıyorlardı ve dünyanın faniliğinden ve facebookun yapmacıklığından ve sanallığından uzak kalmak istiyorlardı.
Ne yazdım ama!
Meditasyona başlamadım, ihtiyacım olduğunu düşünüyor gibiydim, ama dediğim fantastik olaylara karşı olan duruşum bence beni bir adım öteye taşıdı, Tanrım? Sence? Buda, bence ben iyi bir öğrenciyim, daha az 'ben' demeliyim biliyorum. Bence ben normal değilim, aslında bunun farkına şöyle vardım, bloğa 'merhaba insanoğlu' yazmaya başladığım zamandan itibaren. Bence ben insan olmanın farklı bi boyutundan bakıyorum dünyaya, 'insan' kavramı benim için ne XX-XY ne de 46 kromozomdu. XXY de olurdu 47 kromozom da. Benim, insanı tanımlayabilmem için Xlere Ylere kromozomlara, DNAlara, mutasyonlara ihtiyacım YOK. Bugün sınıfta hararetli bir tartışma oldu, down sendromlu olduğunu öğrendiğiniz bebeğinizi aldırır mıydınız? Kafayı yemiş olmalısınız!

İnsanı sevin, ama bütün insanları değil, bazıları çok çılgınlar. Onları uzaktan sevin, ben neden mi yakından sevdim? Ahahaha, gülüyorum bunun cevabını vermeden önce, şöyle açıklayayım, insanlara karşı, hatta anormal insanlara karşı ayrı bi zaafım vardı, ben onlara uzaktan fıstık atmak yerine, üstü açık safari cipine atlayıp kuyruklarından yakalamaya çalıştım. Ama eğlendim, afrika kabilelerinden birinde erkekliğini kanıtlamaya çalışanlar, aslanın kuyruğunu çekmekle görevlendirilirler, bense insanın kuyruğunu, ya da çekilebilen başka bi yerini çekmiştim. Ne afrikanın adı bile duyulmamış kabilesindeydik, ne de ortada bi dişi aslan vardı...ben cidden çok yanlış yerdeyim. Kediyi severken, kediyle kedi oluyor, pati atasım geliyor. O patiyi atıyor, içime ağlıyorum. Kediler ağlamaz. Dün Atilla İlhan dinledik, güzel İlhan, Fransanın sokak ve cafe isimlerini sayarken bile şiirde, ya diyorum, yazmalıyım ama nasıl?

Ben burayı özlemişim, öyle böyle değil ama çok özlemişim. Şey gibi, gün batımındaki hüznü özlemek gibi mesela. Gündoğumuna hasret kalan mahpus gibi mesela. Öyle şeyler işte. Öyle güzel öyle.

Şiir yazamam ama okurum, okumalıyım, şiir seviyormuşum aslında, önceleri anlamıyordum, okuyup üzülüyordum anlamadığımdan. Büyüdüm sanırım, anlıyorum, bir yerden yakalıyor.

Ben böyleydim.

Hiç yorum yok: