Cumartesi, Mart 31, 2012

Dünya Dev Bir Hipodrom

Aaagghhr!
İsyan yok, stres var, evet stres var. Dün ne konuşmuştuk biz senle? diyebilirsin ama n'apabilirim ki. Neyse, iyi güzel geçecek gidecek bi şekilde. Ygs bu, daha önümde Lys'si var. Hoş güzel, 2 yıldır da bunu anlatmaya çalıştım sizlere, blog sayesinde. Yarın 1 Nisan ve bloglar sınava girecek gençlerin postlarıyla kaynıyor. Boş duramazdım, güzel dileklerinizi esirgemeyiniz. Bütün rakiplerime başarılar diliyorum, istanbul peyzaj yazmayın ;)
Yoksa bozuşuruz tabii,
Burda şarkı var http://fizy.com/#s/1ai0q7  diyor ki "dünya dev bir hipodrom ortasında yalnızım ben" ağzını öpeyim! Evet öpüyorum lan, tabii gerçek anlamda değil. Duygularıma tercüman olmuş Ogün Abi'miz. Blogun teması da buydu zaten, "At Yarışındaki Eşek" diye boşuna demedik.
Arkadaşıma da facebook'tan mesaj attım, sınava giriyor o da. Lan acayip bi duygu patlaması mı yaşıyorum ne oluyor bana anlamadım. Hadi daha fazla kafa ütülemeden gidiyim.
Kalın sağlıcakla.
Geçen yıldan fotolar ;




Perşembe, Mart 29, 2012

Müzikler Güzeldi ama Bugün?

Dün akşam geç yatıldı, sınav zamanı yaklaşmışken yapılması saçma olan hareketlerden biri.
Sabah da geç uyanınca, süngerbob'un bıkkın versiyonu gibiyim. Çocuklar, durum bundan ibaret değil tabii. Hayatımda bir dost yok -yanımda olan- patrick gibi ya da evcil hayvanım da yok garry gibi. Evcil hayvan alırsam da bakamam sanırım, eskiden ölen muhabbet kuşlarım, hatta hediye edilen yavru kekliğim bile öldü, sevdiğim herkes ölüyor! Nil de öldü, kızı da öldü. Oha lan geçen yıllar kayıp dolu. Fuck, bu muhabbeti geçiyorum.
Sabah, the Pierces - Secret denk geldi, Gossip dinlerken. Güzel şarkı, diğer parçaları da güzelmiş grubun. Sabah dinlenen müziklerden sonra, insan içine çıkma turumuz başladı kardeşle. Yürüdük yarım saat boyunca, nefes nefese kaldık, yemek yedik, çocuk fifa falan oynadı ben izledim. Buralarda Crossfire denen saçmalık hüküm sürmüş durumda. Neyse, ben ortamı terk ettikten sonra, dershane parti yapıyormuş cafe'nin birinde. Bi bakıyım eğer takılacak birileri varsa eğer diye, gittim ama kimse yoktu. Kurucular toplanmışlar vesaire, geçerken şöyle bi baktım. Sekreterden de nefret etmeye başladım ama güzel kız, nefret ettirmiyor kendinden. Neyse neyse neyse, etüte kadar çıktım. Ortamı bi yokladım, liseli kaynıyordu. Fırsattan istifade tabii, doluşmuşlar, boş hoca bırakmamışlar. Partiye gidecek olan kimseyi göremeyince de terk ettim dershaneyi, merdivenleri inerken, kurucu ve yandaşları hala yerlerindeydi, zaten uzun sürmemişti keşif. Bi bakındım etrafıma, sevilen matematikçi bi şey anlatıyordu öğrencilerine, bi ara göz göze geldik ama selam vermeden indim. "Selam orucu" tutuyorum.
Hava sıcaktı. Arada bisikletlinin biri sıyırdı, çocuğa sövdüm. Sonrasında ise bi vw polo ile geçti güneş gözlüklü kadın, ona sövmedim ben suçluydum.
Eve gelindiğinde ise işte net müzik -film izliyim dedim ama gözüm korktu. İzlediğim her filmde bi dram bi entrika, bu yüzden sınav öncesi izlenecek filmler listesi yapıyorum. "sınav öncesi film mi izlenir?" diyenlere ise cevabım "son ana kadar yaptıklarınız yetmiyorsa, yakınmak yerine sevdiğiniz şeyleri yapın" bu daha faydalı. 

Çarşamba, Mart 28, 2012

Wristcutters : A Love Story

İyi ki izlemişim dediğim ve listemi tamamlamaya başlamamın bir işareti.
Ana karakterimiz Zia, bileklerini keser ve inanılmaz bi yolculuk başlar. Fantastik bi dünya, Zia, Eugene ve Mikal'ın bir şeyleri arama çabalarının üzerine kurulmuş film. Bir aşk hikayesi, bir yol hikayesi. Keşke bitmeseydi demedim ama güzel yerde bitti. 90 dak. ayırıp gayet güzel vakit geçirebilirsiniz. Yol hikayeleri favorilerime bir yenisini eklemiş oldum böylece, iyi izleyin.
Spoiler ALERT!
-2. Polise dikkat
-Kibritlere de
-Koltuğun altına da dikkat et -Zia olum çok sakarsın çok-
Karakterlerden Mikal içinde bulundukları dünya'yı "gülümsemenin bile zor olduğu bu yerde sıkışıp kalmayı kim ister?" şeklinde sorguluyor.
Filmin en sevdiğim : Zia, Mikal ve Eugene'in beraber şarkı söyledikleri kısım.
En sevdiğim karakter : Eugene kafa adam ama Eugene'e ne oldu? öyle kaldım, Mikal da iyiydi la, film boyunca bi kere güldüklerini görmedim o yüzden içim sıkıldı diyebilirim. Ya da gülmüşlerdir ama dikkat etmemişim, bilmiyorum. Filmin sonu, güzeldi güzel. Telafi edilir.
Ve Birkaç görsel ;





Gülümsemenin zor olduğu yerde, gülmeye çalışmak?


Mikal gözlük alır ama...


Hayatımda Pek Bir Şey Olduğu Yok

10 posttur "selam"sızım. Bu da 11. olsun.
Sınav vardı gitmek istemediğim, gittim. Kafamdaki tilkiler boş durmadı tabii, plan yaptılar çabucak. Sabah 9'da sınava gidilir, Matematik-Fen kısmı çözüzülür, arta kalan zamanda da hastaneye gidilir, plan gayet basit ve yeterince açıktı. Detaylara gelecek olursam ;
Dershaneye gittiğimde sınav başlamak üzereydi hatta başlayanlar vardı. Sınıf arkadaşımla aynı dolmuştaydık, komşukızı yürüyordu. Dershaneye yetiştiğimizde, dolmuştaki arkadaş rehberlikçinin yerine başkasını buldular şeklinde bi dedikodudan bahsetti. Rehberlikçiyi gördüm, Aa kovdular mı, hocamızı?!? şeklinde yüksek bi sesle konuştum. Kapı açıktı, duymaması imkansızdı. Ama şakaydı benimki, art niyet aramaya gerek yok. Sınıfa girdim, selam verdim arkadaşlara ama biri selamımı almadı, n'aptım lan?  diye de düşünmedim, düşünmüyorum artık. Hiçbir şey düşünmüyorum açıkçası, beynimin bi kısmını katletme çabası içindeyim, içerideki çingenelerden bahsetmiştim. Göçebeydi onlar ama kafamın içindeki sıcaklığı benimsemeye başlamışlardı. Ben de sıcaklığı düşürdüm -10'lardayız şu an. Bahar gelmesine rağmen kışı yaşatıyorum içeridekilere. Yakında göçerler, kafamı buzlu suya sokmam gerekse bile, tehcir kanunu çıkartma gibi hain planlar içinde olsam bile, gideceksiniz!
Birazdan rehberlikçi girdi sınıfa, yanında biraz uzun boylu bi adam, "aha yeni öğretmen" diye aklımdan geçirirken, yeni rehberlikçimiz olduğunu öğrendim. Dedikodular gerçek miydi? -Değil tabii, eski rehberlikçi yine dershanede olacak ama belirli günlerde- Eski R. "gitmiyorum gitmiyorum, sevinmeyin" şeklinde bi şaka attı ortaya, ben güldüm ne yalan söyliyim. Komşukızı yerlerdeydi, gülmekten. Bir sınıf arkadaşım daha bana bakıyordu, gülerken. Güldük. Ben ise "komik değil, bakın gülmüyorum" şeklinde sırıtıyordum, evet sırıtıyordum. Yalan değildi bu.
Sınavı planlarıma uygun bi şekilde çözdüm, yarım. Optiği de verdim, oooh. Missss! -fizik çok zordu!?
Psik. Dr.'a da gittim, konuştuk. Sınav stresi yüzünden, takıntılar vesaire olabiliyormuş. Normal yani, sende de var bu takıntılar sevgili ergen! Gitmem iyi oldu, hep iyi olmuştu zaten. Devlete bile borcum çıktı, eczaneye gittiğimde öğrendim, 20 lira borcum var, hem de devlete. Bir yerlerimden fitil fitil alırlar, büyük ihtimalle de öyle olacak. Param yoktu yeterince, ilaçla birlikte 25 lira ödemem gerekiyordu, ilacı paramla aldım. Öbür türlü çok parayla almış olacaktım. FUCK! lan sağlık sektörü vardı anası ağlamayan.
Yarın parti varmış, pizzacıda. Gidesim yok ama eve geldiğimde kardeşime bahsettim. Gidelim dağıtalım oraları, uhuhahaua! şeklinde güldü. Annem kızdı tabii, "öyle şey olur mu? ne demek dağıtmak" vesaire. Biz de dalga geçiyorduk, annemin hayatında şakaya yer yok sanırım.
Dün akşama gidecek olursam eğer, ben-rel ve rel'in arkadaşı- sohbet ettik. Sohbet güzeldi ama fazla dağınıktım.  Peyzaj Mimarlığı'ndan kriptilyon kere bahsetmiştim, mühendislik okumak istememe sebebimden de, arkadaşlar ikna ettiler. B planım Hacettepe -olabilir ama olmama ihtimali de var tabii. İst. Pey. Mim. hadi bakalım. Bu kadar sohbet yeter blog, her zaman gülüp eğleneceğiz şeklinde bir şey yok, bunları "insan" yazdı.

Not: Her zaman "gidiyorum lan ben" şeklinde notlar atsam da, sınavdan sonra ciddi anlamda görünmeme durumlarım olabilir, olmak zorunda. İstesem de istemesem de. Keşke gidebilsem

Salı, Mart 27, 2012

Kına'dan Sonra Hayat, Siyah-Beyaz

Kına bitti düğüne ne oldu?
Düğüne gitmedim ama bu kez pek bi atraksiyonsuz ve sade bi düğün olmuş. İyiki gitmemiş, yoksa beklentiyi yüksek tutup hayalkırıklığı yaşayacaktım. İyi oldu öyle.
Gitmedim, evde kardeşlerimle abur cubur allah ne verdiyse, film izleyelim gardaşlarım! dedim. Takmadılar, star'da o gün Gerçek Masallar vardı, izledik. Adam Sandler, hayalkırıklığı yaşadım, keşke düğüne gitseydim. Yaşadığım hayalkırıklığı daha az acıtırdı.
Dr Who'yu da izledim, bombastikti. Buzun içinde uyuyan Abigail'e vuruldum, sesine de ayrı vuruldum. Şuradan dinleyelim - Abigail Burada Şarkı Söylüyor 
Sınava az bi zaman kala, "lan acaba unuttuğum şeyler var mı?" diye düşünüyordum ki bu her öğrenciye oluyor. Her demesek daha uygun olur ki çoğu diyelim.
Pazartesi gününü es geçiyorum, geç uyandım sınava gitmedim.
Bugün de sınava gitmedim, son kaç günüm kalmış kafam da garip zaten. Kaç gündür de doktora gidip görüşmem gerek diyorum ama gidemedim. Öğlene doğru kardeşle çıktık, kuzenler, akrabalar vesaire internet cafe'deydiler. Bi counter yapalım mı? -Ben counter bilmem, dedim. Yıllardır oynamadığım oyun, biliyorum diyip rezil duruma düşmek de vardı. Neyse ilk turda yenildik. İkinci turda kazandık. Öyle berabere bitirdik ama millet bi strese girdi, tartışıyorlar oyunu vesaire. Şaşırmadım ama bu kez ben de dahildim tabii, tartışmaya dahil olmamak güzel, idare ettik öyle. Yemek yicektik, döner ısmarladık. Döner geldi, kokusu  rezil, tadı da...
Yemedim kuzene verdim. O döneri bitirsem hastanelik olurdum da bizimkiler bağışıklık kazanmış, sorun yok yani.
Şimdi Gündem ;

 Pembe Tezkere adlı bi belgesel çekilmiş, bbc world'de yayınlanacak. Helal olsun, ne diyim. Uygulama korkunç, Emre Azizlerli'ye helal, alkış, her türlü tebrik.
Mad Men'in sarışın hatunu plasentasını yemiş, FUUCK! -lan o kadından böyle bişey beklemiyordum lan- buralarda doğum yapan inekler plasentalarını yememesi için inanılmaz uğraş veriliyor, bunu biliyor muydunuz? aeuhuae. Plasentasını yemeyen tek memelinin insan olduğunu? Bilmiyordun dimi?
Bir de Yeni bir Hayat ile ilgili bi köşe yazısı okudum, haber olarak yazdığım kısımları gazetede denk gelindi, iyi de oldu. Yeni bir Hayat hakkında yazılan hoş yazı - Burada, tabii tıklanırsa

Pazar, Mart 25, 2012

Düğün Sezonu Açıldı?


Dün kına vardı, bi akrabamızın. Kalabalık olmayacağını tahmin edip gittim. İyi de etmişim, eğlenceli değildi ama evde sıkılmaktan iyidir.
Saat 8 gibi komşularla birlikte eski model bi otobüsün içine doluştuk.
Otobüs 30 dklık yolculuk sırasında bi toz bulutunun içine daldı. Tabii o anda nefes de alamadık. Saçmalıktı bu kısmı.
Düğün salonuna yetiştik, kalabalık bi tokalaşma merasiminden sonra, kolonya kokusuyla birlikte daldım içeri. Kuzen de kapıdaydı zaten. Biraz sohbet, sınav var la haftaya!? muhabbeti. Yerimizi alıp oturduk ailece.
Dayım geldikten sonra dayımla birlikte takıldık. Hoş güzel, biraz sonra masaya pet bardak içinde Ballantines geldi, dayım bardağı işaret edip "içecek misin?" şeklinde işaret etse de, dayıma "kokusundan sarhoş olurum ben bunun!" dedim. Kokusuna alıştım önce, sonra da "lan ballantines'in tadı nasıl acebe?!" şeklinde şeytanın dürtmesiyle. İlk yudumumu manyak bi ağız doluluğuyla aldım. Yandım tabii! Ama formül basit, ilk yudumu aldıktan sonra burundan nefes alınmasın, ben ağzımdan nefes alıyodum böyle bi ferahlık oluyordu. Sıcaktı bi de viski, onun da etkisi olabilir. 2. yudumdan sonra da alıştım tadına, ilk önce çocukluğumda parfümün bi de kolonyanın tadına bakmıştım, onun gibi bi tat gelse de, sonra da hafif bi güzellik, hoşluk oldu. Tadı da hoşuma gitti, J&B adisin olum! diyesim var. Tadı iyi değil. Ballantines 1 - 0 J&B, Johnny Walker de var tabii ama lan onu da sevemedim, yeni yılda içmiştim teee 1 yıl önce. Belki daha önceki. Bardağı bitirdiğimde, sarhoş olmamıştım zaten içtiğim 75ml bişey. Keşke bi duble olsa idi. Kardeşim kırmızı tuborgla sarhoş olmuştu, masaya geldiğinde saçmalıyordu. Ah ulen ergenim benim! Bana da takılıyordu falan.
Kına'dan bahsediyim ben biraz ;
Geleneksel arap düğünüydü, hoş güzel ama orkestra sinirimi bozdu. Eğlenceli değildi, Halil Sezai den sana bir şarkı yazdım bugün dındırırıdıdrı söylediler. Bombastik! O anı videoya çekseydim süper olurdu da geçti gitti artık. Sezai görse intihar ederdi. Ciddiyim.
Damat sarhoştu bu arada, bildiğin böyle sağa sola sallanıyordu.
Gelin de halay çekerken düştü zuzhahah! Yazık lan tamam!
Bi de gelinle damata kına yakıldıktan sonra, damat şarkı söyledi -siyah giyme toz olur... şeklinde. Davetliler gelini gaza getirdiler, gelin de ; karlı kayın ormanında yürüyorum geceleri... şeklinde başladı. Böylece bitirdik.
Bugün de düğün var ama gitmeyi düşünmüyorum, yorucu. 4 saat boyunca plastik sandalyede kıç çürütmek? Yooo dostum yooo, benden bunu isteme. Annemin ısrarları ve vicdan azabı çekmeme neden olan sözleri belki ikna eder ama sanmıyorum.

Saatleri de ileri aldık, öss, ygs, lys kalkıyormuş sınav öyle dedi başbakan. Sınav yerine nasıl gideceğimi bilmiyorum, dün dayımı ikna etmeye çalıştım bahalım. 

Cumartesi, Mart 24, 2012

Muse -


Günün şarkısı olsun bu da ;
Muse - Time is Running Out : içinde bulunulan durumu en iyi ifade eden.

Cuma, Mart 23, 2012

Anlamlı 8


Buralarda fink atacağım günlerim olacak, 84 gün sonra dedi genç adam.

bu arada arama motoru Yandex'e : 
-ben buraları gidemeden görebildim ya, saygılarımı sunuyorum.

Anlamlı 7



Kardeşe karşı SportHeads oynamak ; eğlenceli, fazlasıyla.
-bahsi geçen kardeş 9 yaşında




Garip Haller İçine "Self-Servis" Girmek

Bugün Cuma,
Tadını çıkaramadığım, sıcak hava, az bulutlu hatta belki bulutsuz. Gökyüzüne bakmayı denemedim bugün, o kadar keyifsizim işte.
Sınav vardı, gittim tabii. Aylaklığın lüzumu yok! O sınava gidilecek, işte o kadar, dedim kendime. Sınav zordu başlarda, toparlayamadım kendimi. Kafamda kriptilyon soru-saçmalık, Türkçe mesela, netlerime bakmadım ama lanet yanlışlar yapmış olabilirim. Matematik, geometri haricinde pek yanlışım olduğu söylenemez, sınav anında yapamadığım sorular vardı. Keyifsiz olunca çözülmüyor o sorular, kalemi hareket ettirmem bile anlamsız geliyor. Neyse ki döndüm geri Matematik'e hallettim o saçmalıkları. Fen de fena değildi, komşukızı önceki sınavımda geçmiş beni. Anlayacağınız düşmüşüm ben. Bu sınavda da komşukızı saçmaladı. Yanlış anlama olmasın, kendimi diğerlerine göre yönlendirmeyi yaklaşık 6 yıl önce bıraktım. Kendim için yaşıyorum, kendim için nefes alıyorum. Hatta ders çalışmadığımda da yaşadığım vicdan azabının tadını bile kendim için çıkarıyorum. Vicdan azabından alınan haz mı? Ancak bir mazoşistin anlayacağı bi'şey bu üstad. Ve görüyorum ki sen bir mazo- değilsin.
Bütün bu olanları atlayıp, eve geldim. Psik. Dr.'la görüşmeye gitsem mi? Soracağım zilyon soru vardı da ; onları buraya yazmakta vazgeçtim. Nat. Geo. ajandam var. Evet, gitmedim. Pazartesi gününü bekliyorum. Bugün inanılmaz bi yoğunluk olacağı için, gerçi pazartesi günü de aşırı kalabalık oluyordu. Neyse bi şekilde halledilir. Mesela, unutkanlığım almış başını gidiyor, geçen haftaki analitik dersini unuttum, hatırladığım zaman da akşam olmuştu. Bunu da danışmam gerekecek elbet.
Kendimi rahatlatmam lazım, diye düşündükten sonra, en azından kendi kendime bir şekilde yardımcı olabilirim. Arşiv'den -küçük ama işe yarar- dün indirdiğim filmlere göz attım, işe yaramaz. Komedi, iyi gelebilirdi aslında ama Mushishi'yi izlemek huzur veriyor, Ginko'nun isminin nerden geldiğine? Beyaz saç ve yeşil göze nasıl kavuştuğuna şahit oldum, 12. bölümde. Manga'yı da indirmiştim ama şimdilik animeyle idare etmeyi düşünüyorum, mangayı sıkıştırıp veya boyutlarıyla oynayıp küçültebilirdim, harddiskte yer açmak için ama uğraşamam.
Bugün Yalan Dünya var, Rıza ile Çağatay'ın etrafında dönen olaylar vesaire. İnternetten kanald'nin canlı yayınını izleyebiliyoruz ama ne ses ne de görüntü pek içaçıcı değil. FUCK! lan, adam gibi yayın yapsalar da şu tv illetinden kurtulsak.
Neyse, yazıdan da anlaşılacağı gibi, doluyum bugünlerde.
Not : Sınav sonucum ne olursa olsun mutlu olacağıma inanıyorum. LYS için de kendime işkence etmeye çalışacağım sanırım, mazo- dan bahsettik yukarıda. Fiziksel değil tabii zihinsel işkence'den bahsediyorum. Bunu uygulamaya koydum bugün, fizikçi mesela, arkadaşlarımın hepsiyle tokalaştığı halde benimle tokalaşmadı. Pezevengin teki. Bugün kimseye selam vermedim, varlığımı umursayanlar haricinde olanlar ayrı tabi, sayanora!