Pazartesi, Mayıs 14, 2012

Yorum Meselesi

Yoruma kapalı blog, aramaya kapalı blog, insanlarla bağlantısı kesik blog derken, çok sevgili okuyucularım soruyorlar, haklı olarak, neden yorum kutusu kapalı? diye. Açıklama yapma gereği duyuyorum çünkü sadece bir kişi değil bunu soran ;
Millet, yorum kısmı kapalı çünkü birden fazla sebebim var ve hepsi birbirinden saçma görünebilir.
Kapalı çünkü, bu aralar takıntılıyım, dağınığım, alınganım. Yorum kısmında söylenecek herhangi bir söz hayatımı bi şekilde rayından çıkarabilir, o duruma geldim.
Kapalı çünkü, çok online oluyorum, hep bakıyorum kim ne yazmış diye. Anlayacağınız blogu bile takıntı haline getirmişim, takıntı değil ya da başka bi isim bulalım biz buna.
Kapalı çünkü, illa yorum kısmından ulaşılmasın, alt taraftaki kutuyu kaçınız gördü? Twitter hesabı olup da eklemeyen blogcular, takip edince ölmüyorsunuz biliyorsunuz bunu dimi? Ben elimden geldiğince takip ettim hocu sıra sizde, nispet yapıyım, nazım geçsin azıcık.
Kapalı çünkü, kapatmak istedim sadece, bu kadar abartmış olmam yüzünden, bu kadar umursadığım için kapadım. Yorum kısmını kapamak, yapılan yoruma cevap vermemekten daha şerefli. HBBA'ya zamanında kızmıştım, açıklama yapmıştı, hiç gerek yoktu aslında. İşte bu yüzden sevgili blogcu, bunaldım, sıkıldım, kendimden bile bıkmış haldeyim, bu yüzden bi de, iletişim kurmama isteğim yoğun belki de.

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bi yazı yazacaktım da keyif kalmadı ; telefon aldım, blog uygulamasını bulamadım. Telefon genel anlamda hoş şık güzel. Dün arkadaşlarla buluştuk falan onu da ayrı yazacam, iyi oldu çocukları görmem, moralim düzeldi biraz. Doktor meselesini de çözemedim henüz, yarın inşallah erteleye erteleye kendi kendimi fik fik...

Pazar, Mayıs 13, 2012

Anne?

Şarkı önce benim anneme sonra annesini kaybetmiş olanlara gelsin, duygusala bağlamak veya nasıl anlaşılırsa öyle.




Not : Kolaya kaçıp bir videoyla kurtardım günü? gibi görünebilir ama yazmaya kalkışsam günlerimi aylarımı alır, tek bir cümleyle anlatamıyorum kendisini.

Bir iyi Bi de kötü Haber var, Ya Da İki kötü.

Galatasaray şampiyon oldu, uzun zamandır maç izlememişim bu maçı izlerim diye düşünürken de izleyemedim, ne zaman ki ben GS maçı izliyorum adamlar yeniliyor, bu yüzden izlemiyorum bi de takımı tutamaz hale geldim, bu yüzden de izlemedim. Yazıklar olsun, lan nasıl izlemezsin diyenler...
Bu güzel, mutluluk verici bi haber ama üzücü olan geliyor.

Ebru öldü, Ebru kedi sokak kedisi bugün yolun ortasında dururken ezilmiş. Üzüldüm tabii, yavrularından bir tanesi de öldü. Hatta boncuk, mavi gözleri olan ölmüş. Üç yavru kalmış, hafıza kartında sorun olduğu için de atamadım videoyu, üzgünüm. Yavrular da hala emziriliyordu, napacaz la? Aç kalıp ölmelerine yürek dayanmaz, çaresi olmalı. Bir şekilde ulaşın şu adreslerden ; http://atyarisindakiesek.blogspot.com/p/bizi-birbirimize-baglayan.html
Şuralarda verdim bağlantıları, yavrular bir aylık bile değil, dediğim gibi bi çaresi olmalı yoksa elimden bişey gelmez yani, süt içirmeye çalışıyoruz ama içmiyorlar. Ölecekler mi?

İki kötü haber - Fenerlilerin gözünden
Bir iyi bir kötü haber - Galatasaraylıların gözünden

Siktir ya! Lan Kader'e ok, demediğimi bırakmadım ama Hayat da az şırfıntı değil.

Cumartesi, Mayıs 12, 2012

Annemler Günü - Züccaciyecileri KYD

Anneler Günü dedikleri,
Geçen yıl hediye almadığım için kalbi kırılan bir annem var, zaten bir annem olduğu için de Annemler Günü değil de Anneler Günü olması mantıklı olmuş. Neyse, bugün gittim hediye bakındım, arkadaşı yolundan döndürdüm, iyi yoldaydık ikimiz de iyi bir amaç için kötü yola düştük, ikimiz de o yolları bilmeyiz, hediye bakma konusunda tembeliz anlayacağın. Ben bakır cezve ararken bir züccaciyeye sordum, züccaciyeci amca abisine yolladı, lan oğlum kötü yol dediysek aklına kötü şeyler gelmesin. Neyse, abisine gittik, bakır cezve var mı dedim? Var, dedi. Eeh, bi bakıyım, dedim. O sırada başka bi müşteri geldi. Adam sallamadı bizi, iyi de oldu. Dediğim gibi kötü yolun iyisi kötüsü olmaz, buldun mu kötüsünü kollayacan dötünü. Neyse efenim, bunlar küçük dedim. Daha büyüğü yok mu? Yok yok, bundan daha büyüğü yok, dedi. Ama bizim aile büyük efenim, kaç fincan sığar ki buna? dedim. Yeter işte o, dedi. Yetmez, ben gidiyorum, dedim. Döt falan sağlam atlattık burayı da.

Ben bu kadar badire atlatmışken anam çemkiriyor, yok efenim milyon çeşit cezvesi varmış, tişört al oğlum. Hem halana gidersin tek kuruş ödemezsin, dedi. Ben içimden gelen bi şey almak istiyorum, dedim. Amaaan, ne diyorsam gel lafıma be çocuk, gibisinden şeyler söyledi. Yok anacım sana hediye falan, git ne alıyorsan kendine al beğen, giy, hatta altın düşmüşken bir kaç bilezik falan al bozdururuz ileride. Te allaaam yeaa!

Gittim ben, دله بال حاير hoşçakalın yazdım hem de arapça gerçi olmadı gibi ama olsun tersten türkçe de acayip yazıyılıy.

Cuma, Mayıs 11, 2012

Dikkat Melankolik Çıkabilir.

Bir şey anlatmıyorum, hiçbir şey anlatıyorum. Dalga geçme hiçbir şey anlatmıyorum şeklinde bir cümle kurup olumsuzlukların üzerine olumsuzluk katmak istemedim, kat ve kat olumsuzluk kimsenin işine yaramaz. Umut lazım bize ve şu an en çok ihtiyacım olan şey, seni bilmem ama ben melankolinin dibindeyim.


Çarşamba, Mayıs 09, 2012

KOKU -film değil-

Deodorant - Yeni aldığım, kızları deliye döndürdüklerine, kışkırttıklarına inanan bi marka, hoş güzel, kokusuna bakmadan aldım, sürpriz olsun diye, sabah sıktım. Aldığım ilk kokuydu uyandıktan sonraki.

Balık ve Et Toplama Aracı - Bu ikisi bende öyle bi etki yaratıyor ki uyanmama yardımcılar, dershaneye giderken güzargahım sağolsun, değişmesi mümkün hatta bu kez de taze çekilmiş miss gibi kahve kokusu olacaktı, sabahın en güzel kısmı olurdu, neden öyle yaptım bilmiyorum.

Dershane - Kokusu kötü değil ama boğucu, sınıflar kötü kokuyor gibi, gibi değil kötü.

At Gübresi - Basmamak için direndiğim, kokusundan da geberebileceğim, gebermem ama en azından kötü yahu. -dershane dağda değil ama işte halden, pazardan gelen at arabaları, her ne kadar bebek bezi niyetine çuval kullansalar da "dıkşıın dıkşıın" şeklinde sıçratıyorlar yerlere.

Takım Elbise ve Deri - Deri kokusunu seviyorum, kliması olan giyim firmalarını seviyorum -bazılarında yok- tekstil, kumaş o tür şeyleri de seviyorum. Böyle bir yerde iş bulabilsem yazın, beleşe de çalışırım karnım doysun yeter. Ayakkabı da vardı, fetiş falan değil benimki ama deri seviyorum arkadaş, ölmesin hayvanlar karşıyım ama umarım yasal bi şekilde alıyorlardır, bi inek olsun bi öküz dana büyükbaş derilerinden bahsediyorum, kaplan derisi giyecek param olsa bile almam len!?

Yine Tekstil - Klimasızsa ı ıh, ter kokuyorlar, giy çıkar giy çıkar, oluşan sirkülasyonla burun direklerim "selam koca adam, ben geldim" diyip giriyor içeri. UTANMAZ!!

Yine Et - Et aldık, yemek için. Kan kokusu hakimdi, küçük. şarküteri sayılmayan bi yer. Çıktım, rahatsız etti, sonra alıştım. Kola içtik bi muhabbet bi muhabbet sorma. Endonezyalı genç kadın girdi içeri, internetten tanışmışları kocasıyla, annem de atıldı "benim oğlum da hep internette -güldü-" ben de güldüm, kasap amca da güldü, hepimiz güldük. Buralar Filipinler, Endonezya, Asya, Uzakdoğu Ülkelerine ev sahipliği yapıyor. Hani eskiden beri öyleymiş hala öyle, çeşitlilik önemli minik çekik gözlü sevimli çocuklarım olsun isterdim, japon n'apsın la beni? Kısmeeet!

Yine Kahve - Bu kez tam kahve, yeni çekilmiş olsa da olmasa da farketmez, kahve favori! Elma suyu gördüm, yıllardır arıyorum bi market de aha biz Eşek için elma suyu alalım falan -hoşaf meselesinden dolayı sanırım-

Bugünlük bu kadar koku yeter, yeni kokularla karşınızda olucağız efenim, şaka yeni kokuları nerden buluyum yahu?
Kedicikleri birazdan fotoğraflamaya gidecem akşama atarsam gene iyi, Ebru-dizidekine özendik- ve yavruları, coming soon. Kedi sevmeyen bünye, Joy'un blogunda göre göre alıştı, küçükken çok, tırmalamıştı aşufte kedi o yüzden korkarım. Bi şekilde çekcem fotoları! Yavrular yenir, gözleri masmavi len! Bembeyaz bi de tüyler...




Pazartesi, Mayıs 07, 2012

Peh!

Yazmayacaktım...
Yazıyorum, pazartesi günlerinin pek bi anlamı kalmadı gibi, ne nefret, ne sıkılma durumları, ne de diğer depresif haller. Giremiyorum hiçbir duygu durumuna, ruh gibiyim. Dersler? Hayır hayır, bu yüzden değil. Nedenini ben de bilmiyorum.
Sınav vardı bugün, bak bu olabilir! Lys denemesi ne kadar kötü olabilir ki? Çok değil, az da değil çok az da değil. Kıvamını tutturamıyorum ben günlerimin, kıvamı bozuk günler, ruhsal anlamda çöküntüler, kafaya takmalar, takıntı haline getirmeler, bitmek üzerine olan durumlar, bitmeyen durumlar, nefret edilenler, az sevilenler, sevilenler, görüşülmeyenler, azlar çoklar...
Film izlemeyi planladım, onu bile beceremedim, dersim vardı dün. İş güç enerji, kendi kendime bi espri bile uydurdum ama buraya yazmayı planlamıyorum, üzgünüm.
Sınavdan tekrar bahsediyim bakalım, sınav bitmeden kitapçıkların üzeri ilginç şekillerle kaplıydı, çizdim. Rehberlikçi aldı, yeni gelen. Biyoloji ise bende kaldı. Optiği de katladım, origamisel. Hiçbir zaman kuş yapmayı beceremedim ama denedim. Hani kuyruğunu çekince kanatları hareket eden, uçuyormuş efekti yaratıyordu, şimdi olsa mutlu olurdum belki. İnternetten kurbağa yapımına bakmıştım geçen sene, çok zordu. Yapamadım, hatta bumerang bile yapmayı denedim, fırlattım ama geri gelmedi. Kağıt parçası tarafından terk edilmek de acı veriyormuş, hiç değeri olmasa bile gözünde.
Telefon aldım, en heyecanlı şey bu olabilir belki. Cumartesi gelecek, kamerası var, müzik çalıyor falan. Yapmayı sevdiğim iki şeyi yapabileceğim bi alet.
Başka bir şey de yoktu, abarttım bile.

Perşembe, Mayıs 03, 2012

WHY ALWAYS ME?

Neden ben?
Neden benim başıma geliyor nerde ibretlik olay, hikaye, aksiyon varsa hepsinin taa m.koyayım.
Mesela bugün,
Biyoloji hocası geldi, birileri adamı şikayet etmiş. Dün hastaydı, yoktu ders, çocuğu da hastaymış. Buraya kadar sorun yok, ben dışarısı çok soğuk olsa, kıçımı kaldırıp dershaneye gitmeyen biriyim, hocanın derse gelmemesi açıkçası umrumda bile değildi. Ha, konuya gelelim. Ben dün rehbetlikçiyle konuşmuştum, neden dershane boşvermiş, diye. Gelmeyen hocanın yeri bal gibi de doldurulurdu, bunu konuşmaya, eleştirmeye hatta tartışmaya hakkım var. Amınakoyyim, gitmiş biri ben dershaneyi şikayet ettikten sonra, hocanın adı geçmedi dikkat edersen, arasın biyo. hocasını işte öğrenciler şikayetçi 4 haftadır gelmiyomuşsunuz falan filan.
Hoca sınıfa geldi, işte ben bu zamana kadar hep iyiliğinizi düşündüm, yardım etmeye çalıştım -inkar edemem- ama imalarda hep benden bahsediliyordu, dalgasına sınıfın şizofrenine takıldım ona doğru yansıtmaya çalıştım olayı, yokladım yani, ona demiyor gözümün içine baka baka bi de delikanlı olup gelip yüzüme söyleyeceğine hala yalan söylemeye devam ediyor diyince koptum ben.
Ha bi de buraya kadar her şey anormal, ben psikiyatriye gide gele zaten bi hal olmuşum. Obsession olabilir bende-takıntı-, alınganlık da cabası. A.koyyim hasta mıyım ben? Yine mi ben? Neden hep ben?
Hocayla konuştum mu? Hayır, yemeğe çıktı direkt. Cumartesi günü konuşsam mı acebe? diye de düşünüyorum ama eğer yapmadığım bir şeyi yapmışım gibi yansıtıyorsa da -ki öyle biri değil bu hoca- ilginç aq böyle durumun, yazılarımda geçen seneden bu yana adamı övdüğüm hatta en sevdiğim hocalar arasında olduğundan bahsediyordum, eğer ki durum benim aleyhime çevrilirse o zaman sikerunng uleeyn?! diye haykıracam, tabi siklememeye çalışcam ama n'apıyım yani, düşünsene yapmadığın bi olay üzerine yapışıyor, adamın söylemleri ve sınıftaki arkadaşlar okları sana doğru yöneltiyor, işte öyle sikik bi gün yaşandı.
Balotelli, sen mi ben mi? 

Kardeşe de takım elbise bakmak için çıktık, yok. Takım var ama 290 ile 260'a bulduk iki adet. Annemin bütçesi mi -150tl- kardeşle bende toplam 100 lira var. Annem kıyarsa paraya 300 liraya yakın bir parayı çocuğun mezuniyeti için gözden çıkarmamız gerekecek. Büyük ihtimalle olacak ama bilmiyorum.

Telefon alma durumlarına gelecek olursam, o iş de sallantıda. Bi gün modelde sıkıntı yaşanır, bi gün bi iş çıkar, bi gün de ertelenir.
Neden ben buralara mutlu şeyler yazamıyorum? Hoş, mutlu yazılar yazmak için açmamıştım blogu ama bu kadar da sikimsonik maceralar da beni bulmasın yahu! Bıktım bunaldım amq, obsession, depresyon, hass...

Çarşamba, Mayıs 02, 2012

Beyin Pornosu

Eeh! 
Dün 1 Mayıs'tı değil mi? Benim için hiçbir anlamı yok. Öğrendim ki babam için de anlamı yokmuş. Dün Sensei-mr.e- ile konuştuktan sonra babamın 1 Mayıs'ını kutlayalım dedik. Dediğim gibi 20 yıldan uzun süredir yurtdışında olan adam buruk bir şekilde, oğlum o bayram benim için değil, millet her yıl toplanıyor da ne oluyor? diyince kontak attı bende. Lan şöyle bi düşününce babam bir kaç yüzbinmilyon kez ölümden döndü suudi'lerin cehenneminde, ee sigortası yok? emekli olması için de 70bin lira, ta amq elektrikler de kesilip geliyor. Ee, adam emekli de olamıcak işin kötüsü o. Bayram mayram dinlemiyorum artık hacı, babamın hakkı yenilirken bu ülkede ben bayramdan söz edemem.Ha, dersin ki çık meydanlara babamın hakkı yeniliyor beşbakanım diye yırtın, bireysel olarak mücadele edecek güçte değilim malesef, öyle bişey yapabiliyor olsaydım da burda olmazdım, fiziksel anlamda.Emeklilik içinde ; Yıpranma payıymış, yaşmış bilmem ne. Emekli olabilmesi için milyon tane şey tutuyor, paraya gelince 70reca ediyim diyor pezevengin oğlu, siktir ettim bayramı seyranı, ben kutlamıcam. Canımı sıkan bir numaralı olay buydu .
KUZEN?!
Kardeşimle binbir münakaşa, Suriye'ye gidip geldikleri dönemdeki olaylar, yalanlar dolanlar, iftiralar derken. Bu "kuzen" bozuntusu, puştluk ve serseriliğin dibindeyken kardeşimi de araya sokuyor tabii, haliyle canım sıkıldı. Dayım da arıyor falan, oğlum bize gelmez oldunuz, hayırdır? şeklinde. Şahsen ben gidiyordum ama kardeşim o pezo ile karşılaşmamak için elinden geleni yapıyordu. Yapıyordu ve başarıyordu ama ailenin bi kısmını hiçe sayması gerekiyordu, yapısı gereği biraz anarşist. 
Annemde dayımlardaydı dün, sabun yapımı için eve geri dönmesi gerekiyordu.Kendi yapmıyordu ama olaya bi şekilde müdahil olmayı başarıyordu. Tam orta yolda karşılaştık, kızdık biraz kendisine. Dayımlara gittik, ifadesi alındı kardeşin. Mahkeme salonu gibiydi. Sonra da "kuzen" denen şahıs geldi, yine yalan dolan. Çocuk takıntı haline getirmiş kardeşimi, yapacak bir şey yok. İşte biraz konuşmalar vesairelerle, sürekli vurgulanan "birlik olun" çağrısı. Ben bu çağrıya kayıtsız kaldım, çünkü zaten uzak olduğum birinin hayatıma bu denli müdahale etmesi akıl karı değil. He, dayılarımın vurguladığı "birlik" tanımı da garip, kan bağımız olsa da o çocuktan bana ne "kuzen" olur ne cacık diyesim vardı ama diyemedim. Ben yine bildiğimi okurum, sonuçlarına katlanacaz "ben ve kardeşim" bizler. 
Dün başımı ağrıtan o olaydan sonra başım ağırdı, çok ağırdı taşıyamayacak noktaya gelmiştim. Televizyonda Caroline'i görene kadar, ÖBGZKi vardı, izledim hiç affetmedim. Müzik de dinledim biraz, sabahında babamla konuşmuştuk, güzel haberler almak iyiydi, öyle avuttum kendimi.
Bir de kardeşimin anlattığı ; 
PİÇ DERSHANE
Dershanede de olmaması gereken olaylar. 
Sürtüğün teki, bu kızla kavgalıyız biz, saçından tutup suratını dağıtacak noktaya gelmemek için kendimi zor tutuyorum. Dersin ortasında gelip önüme oturdu, ön sıraya. Bi de dik duruyor inatla, bağırarak uyarmaya kadar gittim, aşufte kıpırdamadı bile. Elimle uyardım, sırtına hafif vurarak, taciz noktasına getirdim olayı yine utanmadı. Hadi onu geçtim. Son 2 dersimiz boş, topu topu 5 saatimiz vardı. Kalmadım dershanede, yeni rehberlikçiye gidip çattım, adamın da alınganlığı benim stresim birleşince patlama noktasına geldim. Çok sinirlendim tabii. Sonra konuştum adamla, halden anlayan biri. Kardeşe de mezuniyet için takım alacaktık, alamadık ertelendi. Bugün çok boktandı ama dünün yerini alamazdı hiçbir gün. Hadi kurtul adamım bu insanlardan diyorum kendime, yakında kurtuluşumu ilan etmeyi planlıyorum tabii tek çaresi "lys".
İşte bütün bu durumlar tam da başlığın kendisi gibi, bu yazıyı da bu durumun "seks kasedi" olarak algılayabiliriz. Google'a kapalı olan blogumun, yazıda veya bahsi geçen başlıktaki kelimelerle aranmayacağı için mutluyum açıkçası.
KUM TORBASI
Adamın biri, hemşehrimiz. Sınırdan yürüyerek geçen ama dönüşte ulaşım yönünden tercihini değiştiren biri. 
İlk adımda yürüyerek geçiyor amcamız, bisikletle dönüyor. Bisikletin üzerinde de taşıyabildiği kadar kum torbası. Gümrük memuru şüpheleniyor, ne var bunun içinde? Açın bakalım, diyip yırtıyorlar çuvalları ama çuvalın içi kum dolu. İlginç. Amcamız seyahate devam ediyor tabii, çuvalın içinde de kumdan başka bir şey yok bu arada belirtiyim. 1 değil 2 değil, gümrük memuru çıldırma noktasına gelmiş. Amcaya sormuş tabii ; 
-Yalan söyleme anlat, neden kum taşıyorsun sınırdan, ne yapacaksın kumu? Gittiğin yerde kum mu yok, şeklinde sormuş tabii.
Adam cevap vermiş : 
-Ben sınırdan yürüyerek geçiyorum ama dönüşte bisikletle dönüyordum, kum torbalarını da dikkatinizi bisikletin üzerinden çekmek için kullandım. Gittiğim yerde de bisikletleri belli bi kar için satıyorum, demiş. 
Adamın kafasına hayran kaldım, kaçakçılık bu noktada ama bence bu aralarında en masum olanıydı.
TANRIYA
Tanrım! Hayatımda aksiyon olsun biraz hareketlilik katılsın dediğimde bahsettiğim olay bu değildi. Hea bi de annemin falcıya gitmiş olmasını biliyorsundur herhalde. İşte, gitmesin istiyorum. Falcının dediğine göre kardeşimle aynı yeri kazanmıcakmışız. Hah! Bi yerimle güldüm. Başka ne söylemişti, babamın bi şirkete gireceğini ve çok zengin olacağımızı söylemiş. Yahu hiç mi farklı olay olmayacak ailemizde, olsun diye demiyorum ama 20 yıldır aynı şeyi tekrarlıyor fahişenin dölleri, bıktım. 

Pazartesi, Nisan 30, 2012

N'apıyorum, Neden Yapıyorum?

Selam yalnız blogum, yazarı tarafından yalnızlığa itilen, asosyalleştirilen blog! Yorum kısmını kapadıktan sonra, blog aleminin okuyabildiğim kısmını okuyup güya sosyalleşiyorduk beraber, dimi? İyi o zaman, mutluysak sorun yok. Gel bi de hayatımızdaki birkaç değişikliğe bakalım;
Saat 19 Olsaydı, HABERLER Yazacaktım-
Geçen yaz tek başıma 3kg patates kızartması yediğimi yazmış mıydım? Yemiştim evet, obez değilim hayır. Ben dün yine patates yedim, kızartma şeklinde bu kez çok dokundu çok karnım ağırdı, yazın ortasında yediğim patates milim dokunmazken, bana dün n'oldu?
Fizik özel dersimi iptal ettirdikten sonra, komşunun oğlundan ders almaya başladım. Fizik bölüm mezunu, şimdilik de elektrik-elek. müh. okuyor. Tamamlayamayacak kadar üşengecim be blogcuk.
-Haber sıralamasına göre gidecek olursam, magazin sonda, borsa ondan önceydi dimi?-
Lys denemeleri var bi de ebeme dadanan, sınav anında o kadar çok eğleniyorum ki, gerçek olan kısmını da öyle atlatırım umarım. Yaş 20 oldu len, ilkokulda "serseri lan bu ileride allah bilir sokak başında durup kızlara laf atar" dediğim çocuk, evet ben çocukken insanların karakter analizinde uzmandım, bi baktım yanılmışım. Çocuk şu an 5000 riyal-2375tl  gibi bir para kazanıyor, ooh kebap lan! Ben hala cep telefonu almaları için şirinlikler yapıyorum, hala çocuğum, kendi paramı kazanmadan, kendi evimi idare edemeden de öyle kalmaya devam edcem ama öyle kalmaya niyetim de yok.
Şu aralar biraz fantastik bi dünya'da yaşıyorum ki, bu biraz ilginç. Arada çok sıkılıyorum, bazen de eve şarkı söyleyerek giriyorum, bazen dershane merdivenlerini küfrederek çıkıyorum, bazen de ıslık çalarak ritim tutarak. Bipolar durum bozukluğu deniyormuş buna ama yok o kadar bariz değil yahu. En azından etraftan tepki almadım şimdiye kadar, hep "çok değişmişsin" şeklinde tepkiler alıyorum uzun zamandır görüşmediğim arkadaşlarımdan, ee fiziksel olarak suratımda bir kaç tüy çıktı sadece, boy desen bir kaç cm, kilo mu? ııh, bir kaç işte! Benim değişimimi genelde, bakış açım ve tarzımın değişmesi olarak yorumlanabilir aslında. İlginç ki benim gibi düşünen bi insanoğluna rastlayamadım yaşadığım yerde. Bana her şey tozpembe aq. Sanki öyle pamukşekerden bulutlar var da alice gelecek çikolata çeşmesinden kana kana içcek çikolatayı, sıcak veya soğuk.
SIKILIYORUM
Ergence sıkılmak değil, 1 ay kalan sınavın stresinin hesaba katılması belki de. Hatta şöyle diyelim biz buna, çalışıyorum çalıştığım zaman öyle bir rahatlık oluyor ki, bundan tedirgin oluyorum, bu durumdan da sıkılıyorum. Psik. Dr.'la görüştüm geçenlerde, evi anlattım, dershaneyi, sonra yine evi. Sorun yok bu ikisinde ama hastaneye gidip, "sıkıldım ben, buraya gelmekten de sıkıldım, dershaneye gitmekten de sıkıldım, her şey sıkıldım ama herkesten değil" demeyi planlıyorum. Kendisi blog adresimi biliyor ama okuduğunu sanmıyorum. İlk gittiğim zamanlarda beni çok iyi anlıyormuş gibi geliyordu, şimdi ise sanırım ben anlatamıyorum adam aynı adam, değişim bende.
Sıkılmak kısmı atlatmanın yolunu buldum, çağdaş sanatlarla ilgilencem, okucam sadece. Bana kitap al, kitap alamazsam internetten indiriyorum, indiriyorum ama okumuyorum, gözlerim ağrıyor. Blog okurken bu durum sadece renkleri dikkatimi dağıtan bloglarda oluyor. Okumuyorum, okuyamıyorum.
Trt Belgesel'de Joanna Rajkowska'yla karşılaştım, hayran kaldım. Kişiliğine de sanatçılığına da, oğlum manyak 1 saatlik programda nasıl tanıdın kadını? diyecek olanlara ise cevabım, yukarıda bahsetmiştim dimi karakter analizlerimden, başarısız olmuştum ama bu kez eminim kendimden. Hadi bakalım bugünlük bu kadar amaçsız muhabbet yeter, Fizik çözülmeli, türev güzel de integral var bu hafta.
AMAÇLI MUHABBET
Yarın 1 Mayıs, babam için kutlu olsun önce. Arabistan'da geçirdiği 25 yıldan fazla, çeyrek asır mı? evet onun kadar bir zamanı; gençliğinin, evliliğinin, ailesinin gelişim sürecinin en güzel yılların ve daha doğrusu 25 yılını bizler için heba ettiği için, kendisine ne kadar teşekkür etsem, ne kadar yazsam çizsem samimiyetsiz görüneceğim için, duygularımın esiri olmadan bırakıyım burada.