Cuma, Haziran 08, 2012

Dondurma En Soğuk Mutluluk


Sabah bahar temizliğinin level atlamış haline tanık oldum, annem sağolsun. Yaz geldi evi bildiğin yıkıyor, suyla. Sağolsun temizliğe düşkün. Saat 13e kadar mal gibi oturdum, ondan sonra da kuzenle dondurma aldık, yedik. Ondan önce yengem kahve yapmıştı onu icmistim. Acı, şekerli seviyorum ben. Türk kahvesi. Dondurma yiyoruz vesaire, mahallenin gençleri, komşunun çocuklarına takıldık biraz, 4-5 yaşlarinda iki çocuk vardı gülmekten yanaklarım ağırdı. Çocuklar bildiğin mal, salak böyle aileleri tarafından bu yaşta asosyal hale getirilen tipler. Biz bu iki çocuğu arkadaş yapana kadar gotumuz çatladı, amk en sonunda dondurma aldık bebelere öyle yanyana oturttuk. Zorla selam falan vermeyi öğrettik, tanıştırdık. Dondurmanın yapılamayacağı hiçbir şey yok sanırım, çocuklar açısından bakılınca. Ben de ne istersen yaparım, bi külah çilekli vanilyaliya, şaka tabii.
Bütün bu olanlardan sonra aynı çocuklar toplanıp maç yaptılar, kardeşim ilk defa onlarla oynuyordu, küçük kardeş. Maç yapanlar 4-5 yaşında olanlar değil, onların akıbeti belirsiz. Neyse kardeş(9) gol attı sevindi, sevindim. Iyi lan abi olmak güzel, beni 9 yaşında kız çocuğu abisi olarak düşünenler utansın :D
Beyle beyle başka ne oldu? Yok bir şey, saçma sapan. Millet çalışıyor amk. Sokayım yea, haftaya sınav var yihha, matematik korkunç, kimya seksi, fizik ateşli, biyoloji cilveli, geometri kaplan gibin leopar gibin bir şey.
Fen sen çok güzelliğe bebeyim ama matematik i luv u ama mecburiyetten, para karşılığı birlikteymisiz gibi hissettiriyor. Fen bilmesem Yabancı Dilci olurdum, heyt gidi geçti artık.

Şarkımız Hayko Cepkin - Yeni bir Gün olsun babes! Bağlantı varmış gibi hayal edin.

Not: ilaç iyi gidiyor, bir haftadan uzun bir süredir beraberiz. Çok kizmama rağmen bazı şeyleri eskisi kadar büyütmuyorum, bi nevi iplemiyorum. Siklemiyorum amk. Bu güzel bir şey çünkü önceleri meseleleri devlet meselesi, sorunları ise politik sınırlar dışına tasiracak boyutlara getiriyordum, mesele=sorun. BAYER!

Perşembe, Haziran 07, 2012

Dede

Bugün günlerden Fatmagul, sezon finali olmadı mı hâlâ? Konumuz o değil.
Dün kanepede uyudum, kaburgalarım ağrıyordu uyandığımda, hava da sıcak. Dün kuzenin düğünü vardı ama ailevi problemlerden dolayı gitmedik ailece. Eeah, sizde haberler nasıl? Sınava az kaldı, böyle yaymisim gotu yapacak tek şey unuttuğumu düşündüğüm konulara abanmak, bakalım ne olacağını kestiremiyorum.
Sabah takıldık öyle diğer kuzenlerle, telefona hoparlör bağlayıp mini konser kıvamında, olaylar olaylar. Kedilerden biri öldü, yavrunun ayağı kırıktı.
Ilaç konusunda ise pek bir şey değişmiş sayılmaz, ne bileyim yine aynı sıkıcılık yine aynı. Tutup hayatıma karnaval havası katmasini beklemiyordum ama uyumadan önce hala uzun zaman bekleyip günün kritigini çıkarıyorum. Istemeden oluyor, düşünmemeye çalışıyorum, öyle.
Etkisini tam anlamıyla göstermesi için bu ayı atlatmam lazım bir hafta ancak oldu zaten. Bakalım, güzel şeyler olursa olur olmazsa da fuuuUUUCCK!!?¡¿ şeklinde bağırırım dama çıkıp aq bu ne lan bu ne diye bağırırım, yoo yapmam ama hayal etmem için düşünmem gerek. Bu yazıyı bunları anlatmak ve en can alıcı noktaya gelmek için yazdım ;
Sabah nenemin erkek kardeşi geldi, dayı diyoruz. Dayı bana baktı, dedeme benzediğimi söyledi, annemin babasına. Annem çok küçükken kanserden kaybettik kendisini, mekanı cennet olsun. Bi tek fotoğrafı var ki hiç de benzetmezdim kendimi adam çok karizmatik boylu poslu, ben 175 anca. Dayı öyle deyince mutluluktan ne bileyim, duygulandım, hiç tanımadığım dedeme benziyormusum.
Dedee! Tanımadığım halde seviyorum seni.

Çarşamba, Haziran 06, 2012

Çarpım Tablosuna Çarpan Kamyoncu

Dershane vardı, gittim. Uzun zamandır gitmiyorum. Iyi oldu kötü oldu diyemem ama evin bunaltıcı havasından kurtuldum biraz. Doktora gidecektim, gitmedim, hem erken ayrıldım dershaneden saat 10.30 gibiydi, hatta tam o saatte çıktım. Sıkıldım. Bunaldim. Mutlu değilim ama mutsuz da değil, sadece kötü sonlar geliyor aklıma ve kötü hissediyorum, saçma sapan. Bu yıl olmazsa demiyordum, hala da dememek için direniyorum. Matematikten neden nefret ettiğimi buldum, ÇARPIM TABLOSU, bu tabloya çarpa çarpa tecavüz etsinler ınşallah. Matematikle o zamandan kalma bi münasebet. Hadi gittim ben geri gelirim belki, belki?¿

Pazartesi, Haziran 04, 2012

Anlamsız 13

13. Anlamsızımız, hem uğursuz olduğu için hem anlamsız olduğu için anlamsız. Şaka yapıyorum, dalga geçiyor, gırgır ve diğerleri.
Ne diyorduk, normalde küçük cümleler vardır kafamda takılmış olan ve tak diye başlığa "anlamsız" yazarım kurtulurum falan. Bu kez öyle olmadı, dün yediğim kaysılar vücudumdan uzaklaşmak için ellerinden geleni yapıp aquaparkta eğlenen insanlar gibi karnımda bi yerlerde tepiniyorlardı. Zor bir durum, sindirim sistemimden nefret ediyorum. Hani öyle sik gibi bir durum. Neyse sabah dershaneye gitmedim belki yarın giderim, belki mi? Gitmem lazım, türev, integral hala sıkıntı var ve az zamanım kalmış. Sorun değil, bunu kafamda büyütüp çığ şeklinde beynime tecavüzüne zemin hazırlayamam. Kalsın öyle ama gidip yardım almam lazım hocadan. Olmuyorsa olmuyordur hani. Ciddiyim, o derece.
Eeh, az zamanımız kalmış sevgili ergenler ve sınava girecek yetişkinler.
Bugün gezdik öyle amaçsızca kuzenler falan, sıkıcı aq. Ama n'apıyım ben de, ev sıkıcı dışarısı sıkıcı. Saçma sapan.
İlaçtan bahsedecek olursam eğer, uyku kısmında dün nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum mesela, bugünü son gününmüş gibi yaşa, kıvamındayım. Hippimsi. Sabah uyanmak mesela çok zordu benim için, lanet ede ede uyanıyordum, bu konuda yardımı oluyor gittikçe, iyi uyanıyorum ama hayvan gibi uyuyorum.
Bu arada eski yazılarıma baktım da, bu seneki. Ağustos'ta başlamışım ilk ilaca, dershane bok gibi başlamış. Devamı da pek içaçıcı değilmiş zaten, dk 1 gol 1 şeklinde. Hayırlısı, sıkma canını yaa! Sıkmıyorum ama bunların hepsi neden beni bulur? Nerde piç varsa çıkmış karşıma.

Size şarkı gelsin, çok tepki aldık arkadaşlar cenaze marşı çalıyoruz diye birkaç parça var burda seçin -şaka yapıyorum tabii- ama melankoliydi evet.

Linkin Park dinlerdim gençken, heyt gidi ; Son parça olmuş http://youtu.be/dxytyRy-O1k Burn It Down geliyor sizler için.
Bir de çok sevdiğim, bildiğin vurulduğum genç kadın Aynur Aydın - http://youtu.be/Zm-bbpqI7Q0 Çok güzelsin.

Not : Kızkardeşimin balkon penceresinden elini uzatıp ödümü koparması... Hiç hoş değil, sanırım birkaç tel beyazladı.
Not : Yoruma açığız arkadaş, takılın öyle kafanıza göre, eski kurallar hala geçerli eheheh.
Not : Bi sürü güzel foto çekcem sanıyordum gezip gezip, bi bok yok, gezemiyorum. 

Pazar, Haziran 03, 2012

Old Kind of Summer

Mutlu sayılırım, aslında gittikçe yaklaşan sınavın veya çaresizce kasılıp cevaplayamayacağım soruların derdinde değilim. Değilim, çünkü bundan daha önemlisi, hayatımı düzene sokmam gerek. Hayatımı düzene sokup, daha "normal" olmaya çalışmak. Bunu becerebildiğim zaman ki becermek "fuck" falan değil, eğer o tip bir becerme olacaksa da bütün bu yaşadıklarımın acısını çıkarmayı planlıyorum.
On parmak yazamıyorum ama klavyeye bakmadan yazabiliyorum, excel bilmiyorum, linux işletim sistemine hakimim, tabii ki diğerlerine de. Denemediğim zıkkım program kalmadı, photoshop dahil. Blender'dan tut, google sketch up'a kadar. İş bulamamış olmamın tek sebebi de bütün bunları sadece temelde biliyor olmam, hepsinden bir tutam. Hatta belki de hiç, bu ne lan? diye kaldırdığım programlar oldu.
Bugün günlerden pazar ve ben playlist oluşturmak istiyordum, müzik dinliyorum her sabah. Kendime geliyorum, her melankolik parçada, bir tutam mutluluk arıyorum. Karanlık ve ışık teorisi vardı ama aklıma gelmedi, unuttum.
Playlist askıya alındı, hava sıcak. Bilgisayar başında falan zaman geçirmek değil problem ama yanıyorum söndürelim mii?! Tabii tabii, kıvamındayım.
Bugün 3.gün kendimi biraz daha kabul edilebilir derecede iyi hissetmeye çalışıyorum. İkna etme aşamasındayım, intihar düşünceleri veya kurma falan yok gibi, kötü rüyalar görüyorum ama hatırlamıyorum. Gece uykusuzluktan ölecek gibi oluyorum, sonra birden uykum kaçıyor, uyuyup uyumamak arasında seçim yapmak zorunda kalıyorum. Etliye sütlüye karışmayan kıvamdayım ki önceleri ister istemez sorunlar falan yaratılıyordu. Sanırım eski halime geri döner gibiyim, yani normal olan. Ağzıma ilk geleni söylüyorum, hiçbir şeyden çekinmiyorum. Dikkat, bu zamanlarda ateşle yaklaşmayın.
Facebookta takılıyorum, insanlarla etkileşim iletişim, sanal dünyadaki dostluklar falan güzel ki normal olan rutin hayatımda pek bir somut ilişkim yok. Arkadaşla konuşuyoruz ki kendisi dostum olur dershaneden arkadaşım, sürekli evlerine gittiğim ; bi kız vardı hoşlandığı, erkek arkadaşı var mı diye merak ediyordu. Sorayım mı? dedim. Ciddi misin! şeklinde tepki. Yavrum ya, sordum tabii mutlu oldu. Ben de nasıl sorulduğunu bilmiyorum, direkt daldım mevzuya, kız eğer benim hoşlandığımı düşünürse, yok bi arkadaş için diyip uzaklaşcam mesut olsunlar. Güldük eğlendik arkadaşla. Sınav mevzusundan girdik, neyse iyi sonuçladık sohbeti. Bugün normalde görüşecektik ama sarhoş gibiyim aq. Başka zaman artık.
İş bulmam lazım, bu sıcaklarda evde tıkılıp kalmak da koyuyor. Gezdiğim falan da yok, bakalım eğer sevgili olma ihtimali olan kız sevgilim olursa eğer. Olur mu dersin?

Bu yazıyı da şöyle bir şarkıyla bitirsek mi? Hadi eller havaya Inna...
Şaka the Old Kind Of Summer - geliyor!  Diyor ki üstad Jenkins ;
bütün günler geceler aynı aq, oturup düşünüyorum senden ne kadar uzak olduğumu.
Her uyandığımda çizik atıyorum takvime , yavaşça. diyor. Çünkü hayat beni senden çok uzaklaştırdı diyor, amq Hayat neden uzaklaştırıyor insanları?
Devamını çevirirdim ama duygulandım kezzapzedeler. Şu yorum kısmını da açıyım mı acep n'apıyım bilemedim. Şu zamanlar kötü zamanlar gerçi. Biraz daha dursun, bana @atyarisindaki veya facebookta atyarışındaki yazarsanız da ulaşabilirsiniz. Zaten takip ediyorum günde max 20'yi gördüğüme göre sadece 20 kişi okuyor. Şaka şaka, aslında gerçekti söylediklerim ama derdim bu değil.

Cumartesi, Haziran 02, 2012

Melankolik Değilim Artık, Plaseboik Durumlar

Dershane yok, sınavlar bitmek üzere, yaz geldi bile. Bütün bunların hepsinden birer olumsuzluk çıkarmama da gerek yok artık. Rahatım fazlasıyla ama bu rahatlık g.tme girebilir. Sorun değil, bununla yaşayabilirim sanırım.

Sabah, gayet güzel kahvaltı yapıyoruz, şakalar falan. Sonra bir anda tartışmaya başladık ben, kardeşim ve annem, ben gülüyorum ki bunu hep yapardım "Alaycılığını yitiren, doğru şeyi savunsa bile tartışmayı da kaybeder." Tartışma içeride de devam etti, turkcell'den yediğim kazık ve yazlık almaya başlamamış olmamız da alevlendirince, çok mu üstüne gittik acaba? Evet, fazlasıyla ama abartmayı seviyoruz sanırım.
Turkcell'e gittik kardeşle, -kapı- devam ediyoruz. Anlattım, bu işte bir iş olduğuna inandırmaya çalıştım ama sayıca bizden üstündüler, yenildik. Geri döndük elimiz boş. Parayı da bozdurduk. Eve geldim, hiçbir şey olmamış gibi davranmanın bu tip tartışmaların üstesinden daha çabuk gelmemi sağladığı su götürmez bir gerçek.
Peki ben neden TRT muhabiri gibi yazıyorum? Yazmak değil, okuyunca da sanki bu yazıyı ben yazmıyormuş gibi hissettim ki, bu korkunç! Prozac tarafından ele geçirilmemin ikinci günündeyiz, buna sonra değineceğim sevgili okuyuc... Bu böyle devam edemez, çok sıkıcı.
Babam msn'deydi, şu toprak meselesinden bahsettim, rahatladım. Sinirimi, stresimi aldı. Geçen ambulans sesi duyulduğunda götürülen akrabam da hastaneye kaldırılmış. Kötü, kötü, kötü. Adam bildiğin temiz kalpli, dershaneye gideceğim zaman işi olsa bile beni dershaneye bırakıp geri dönerdi, umarım hastaneden sapasağlam bir şekilde çıkar.
2. günden bahsediyordum, bugün 2. gün ve dün hissettiğim uyuşukluktan eser kalmadı. Gerçi kıçımı yaydığımdan bütün gün, bunu farketmek zor olabilir. İştahı keser diyen zihnitacizciler, her bir ota boka, prozac iştah kesiyor aq midemi zikiyor yazmayaydınız iyiydi. Peynirli çitos sevmem, kokusuna tahammül edemem, ilacı aldıktan sonraki bir saat içinde yiyecek bir şey aramaya başladım. Dün yemediğimiz cipsi dolaptan çıkarıp hızlı bir şekilde tükettikten sonra, hala açım! Yemeeeaaak! Bugün akşam yemekte ne olduğunu bilmiyorum ama umarım yiyecek bir şeyler vardır. Dün mesela uyuyana kadar yedim, umarım biraz kilo alırım.
Friends dizisini bilmem izlemedim de hiç, fakat Better With You da Friends'in yönetmeni mi yapımcısı mı velhasıl bu diziyle alakalı biri tarafından yapılmış. Çok hoş dizi, gülmediğim sahnesi çok az. Hani bunu ilaca yormak istemem ama bundan önce en sevdiğim diziye bile gülemiyordum -yalan dünya-. Keyifsizdim, şu an pek birşey yaptığım söylenemez ama daha iyi hissediyorum. En azından kendimi buna inandırmış bulunmaktayım. Placebo'nun ta kendisi beynime tecavüz ederken, buna karşı koymak aptallık olurdu sanırım.

the Black Heart Procession - the Letter gelsin, şarkı öyle seksi, öyle acımasız, öyle bir içine çekiyor ki...
in the letter that i wrote...

Cuma, Haziran 01, 2012

İlk Gün - Antidepreşen Stayla

Dün akşam ne yediğimi hatırlamıyordum, makarna yemişim. Akşamın da pek bir özelliği yoktu zaten ama makarnanın içinde 213435678 baharat vardı, çok güzel olmuştu vallahi.
Bugün işte 20mg'lık tableti attık mideye, mide bulantısı diyorlar kezzapçılar ama yok mide bulantısı değil de midenin kendini sindirmesini sağlıyor sevgili ilaç. Sabah 11 gibi aldım sanırım 3 saat geçti ve uykum var uyumam ben öğlenleri, hem yalnızım la evde. I ıh, Dev falan dinliyorum an itibariyle, gerçi yeni bitti.
İlk günden notlarım olacaksa eğer ;
Biraz uyuşuk ama hala sinirliyim, düşünmeme engel oluyor bu bir gerçek ki zaten düşüne düşüne beynimi patlatacaktım, dershanedeki kızın da pek bir esprisi kalmadı gibi. Bu kadar çabuk olacağını tahmin etmiyordum, tanışamadık zaten, evren diyor "siktirin olum sizden cacık olmaz". Evrene kulak verdik, gerçi denicem şansımı bakalım. Ne diyorduk, uykum var. Uyku hapı değil ki bu!? Neyse, film açıp karşısında sızmayı planlıyorum ama aç hissettiriyor ilaç. Bakkala da kim gidecek ebesini öptüklerim?! Öff, kaldırıp kıçımı gitsem mi acebe? Aslında uyuşuk falan hissetmek ayrı mesele, aq ya, neyse sabredecez. Bu arada doktorlar tanı hakkında konuşmadık, şu lanet olası prozac neyi tedavi ediyor tam olarak. Hani mavi 2.5 metrelik bir avatara dönüşüm pandora'ya mı gönderiyor n'apıyor?
Meraklısına not : Pek tavsiye edilmez ama essitalopram muhteviyatlı antidepresanlar kuş kadar hafif, hipopotam kadar naif, ornitorenk kadar umursamaz olmanıza neden oluyordu. Mesela ben, milleti iplemiyordum ilaç aldığım sürece, ne zaman ki ilacı bıraktım dünya üstüme gelmeye, ebem beynimde dolanmaya, -pardon telefon- devam edelim, şöyleki etrafımdakiler de bu enerjiden mutlu olmaya başlamıştı. 3 ay boyunca ordan oraya koşan zıplayan, eskisi gibi naif kibar delihanlı değildim. Bildiğin pezevengin, yavşağın teki olmuştum. Kafam zehir gibi çalışıyordu ama gel gör ki, puuff bitti hepsi. Bu haldeyiz şu anlarda. Sikeyim böyle işi! Anneme de söylemedim hala, kazanacağıma o kadar inandırdım ki herkesi, çok utanıyorum. Yüküm ağır ama kazanacağım. Gerçekten.

Psikodepreşyengesel ataklar geçiren bir ergeni okudunuz, kafanızdan uzaklaştırmak için umursamayın.
NOT "DEV" GİBİ
Sosyal ağlardan kopmayı planlıyordum ve bu planımı hayata geçirmeyi planlıyorum. Böylece intenette bakacağım pek bir şey olmayacak, blog kalsın. Blog kalıyor, yazın bol bol dizi film incelemesi olacak ehhehe.
Uykum var, açım...

Perşembe, Mayıs 31, 2012

Psychiater, Deutsch Welle

Feridun Düzağaç - Tesadüfler dinlerken yazıldı ;
Dün akşam amcam geldi, toprak davamız vardı da bizim, bitmeyen 30 senelik bi dava. Dava dediğime bakmayın Kafka'nınkinden farkı yok, anlayacağınız mahkeme falan da değil sorun. 3 kadın -açmayın neneler!- ve onların çocuklarının arasında süregelen, devam eden, hatta torunlara -benim içinde bulunduğum güruh?- sıçrayan pis bi olay. Amca geldi işte, yüksek sesli tartışmalar, ben de dahil oldum. Annem hasta falan, tek başına bağırmasına izin veremezdim. En azından anamı sakinleştirdim. Evimizde gözü olan amcalar var, biliyor musun? Nah alırlar, zaten amcama da dedim "biz bu evden çıkmadan önce bu ev küle dönüşür" diye. Bahçe için de aynı mesele, yakar giderim, allahına kurban Ahmet'çiğim, Kaya evet. Sıkar giderim ama kafama değil, türlü türlü şeytani planlarım var. Şu üniversiteyi kazanıyım, annemin buralarda kalmasına izin vermem. Beraber yaşarız canımla, ucuz zaten Mersin, kendi yaşayabilir orda, zorlar biraz ama yaşar. Neyse, dünkü aksiyondan sonra Romanya'dan gelen kuzen kardeşimi de alıp gitti, 12-1 gibi uyudum ben. Onlar da bayağı geç dönmüşler, farkedememişim kardeşimin geldiğini.
Sabah oldu, güneş, kuşlar falan. Anasını satıyım, bi ıslaklık. Yoo idrar falan değil, sırtıma işemediğimden eminim en azından. Terden herhalde 1 saat daha uyusam süblimleşebilirdim -katıdan gaza geçiş-. Lanet olsun 1. bölüm kimyasını unutmadım ama ne biliyim süblim- gelmedi aklıma. Dershaneye gidildi tabii, kimya, matematik, derken dershane bitti. Arkadaşların bazıları falcıya gitti, ben de mi gitseydim? Bütün bilimsel ilimsel fikirlerimi ve bu tip dolandırıcılara para yediren insanlar hakkındaki önyargılarımı bir kenara nasıl iteydim? Ha? Yoo, gitmedim. Gitmek istemedim değil ama bana göre yerler değil, korkarım ben. Tırsmak falan değil, büyü müyü falan, fal. I-ıh. Sevgili büyücüler, sevgili falcılar götünüze kezzap dökmek istiyorum. Bahsettiğim kadın, kümes gibi bi evde yaşamasına rağmen kocasına cip, oğluna da doblo almış. Oh may fakin' ! Falcıdan sonra bahsederim, hatta isteyen olursa yoğun istek üzerine gidip ortamdan birkaç kare çekebilirim gizli kamerayla, yoo polise vermem. Polis eşleri, polisler falan hep o kadının müşterisi başımı ne belaya sokacam götünekezzapladığım kokarca karı yüzünden. Gitmediğime göre nasıl koktuğunu nerden bilebilirim? Oha, paralel evrende gitmiş olabilirim. Şaka, tahmin sadece, ha bi de gidecekseniz eğer kahvenizi kendiniz yapıyorsunuz sevgili kezzapçılar, evet Deutsch Gebrauch - Alman Usülü yazmaya çalıştım olmadı gibi.

Interview With the Psyciater - Psikiyatrist kısmı Almanca, yavaş yavaş öğrencem.
Eczacı yol üstündeydi, uğradım. Yerinde yoktu genç adam, nişanlısıyla tanışmam gerekiyordu ki hanımkızımız şehir bölge okuyor. Hastaneye devam ettim, çık çık bitmiyor, hava da sıcak. Zaten yol boyunca kaç milyon otomobil varsa arasından geçtim, bildiğin bir karışlık aradan bile geçebiliyorum. Yeni X-men'den rol alacağımda söylentiler arasında. Iı, doktorla görüştüm. Bu kez bütün sıkıntılarımı anlattım, ilaç yazdı. Prozac kullanmam gerekecek. Ders çalışamadığımdan da bahsettim. Bittim, pilim bitti falan dedim. Anlattım işte sorunları. Yan etkisi var mıdır hocam? Uyku falan, dedim. Zaten ders çalışmıyorsun uyusan n'olcak? dedi. Güldük. Dışarıda bambaşka birine dönüştüğümden, dershanedeki kıza açılma planlarımdan bahsettim.Çokça küfür ettiğimden, görüşmemiz bittikten sonra geri dönüp internet bağımlılığımdan bahsettim. Evde sorunumuz yok allaha şükür, amcalarımdan başka. Sevgili amcalarım hepiniz orospuçocuğusunuz, öptüm! Küfür mü ettim? Hocam bakın işte bakın  işte, hep küfür.

Not: Hesaplarımı bir süreliğine dondurmamın faydalı olup olmayacağını konuştuk, düşünüyorum da, kalsın öyle şimdilik. Facebook, twitter falan, dondurmanın anlamı olmayacak gibi. Denedim çünkü!

Bugünün şarkısı yok aslında var ama yaşıma istinaden 20 years gelsin, amınakoduğumun 20 yılı -
the Civil Wars - 20 Years geliyor.
Yaklaşık 5 dk önce ambulans geçti, akrabanın birini kaldırmışlar hastaneye, aile karışık amkooçasdasd

Çarşamba, Mayıs 30, 2012

3 Başlık, Aynı Anda Okunması Halinde... Prospektüs.

Pek Fantastik Aile

En son pasta börek yemeğe gitmişim, geri de gelmemişim. İşin kötüsü pasta, börek yoktu. Çökelekli sac ekmeğiyle karşılandım. Ekmek, yağ, çökelek. Doyurdu o gün karnımı. Ben de bundan fazlasını istemiyordum. Bir bardak ayran da eşlik edince değmeyin keyfime. Dayım yine ordaydı, ehe dövme meselesini yine attım ortaya. Adam nuh diyor peygamber demiyor, dese zaten pey... dese mesela yeterli. Dediğim gibi üniversiteye kadar uzar bu mesele, projesiydi, finaliydi, ödeviydi. Gelemem ben buralara geri. Umarım. O arada da çiziktiririz bir şeyler. Çok eğlendim ama, hani işi şakaya vurmakta benden iyisi yoktur, varsa da saygı duyarım. Şakalar, doyan karınlar, geri ne kaldı. Sohbetler, bu kısmı ailemin nasıl karmaşık bir olayın içinde olduğunun kanıtıydı, hep dışarıdan duyulurdu. Şimdilerde ise birinci ağızlardan duyuyorum hikayeleri, dedikodu yapıp insanların arkasından binbir türlü iş çeviren insanlar var. Çok iyi insanlar bunlar güya, tam tersiymiş. Annemin 20 yıllık evlilik hayatının 15-16 yılının zehir gibi geçmesine neden olan insanlar bunlar. Sohbet kısmında konuşulanlar dikkatimi çekmedi, ÖÖÖÖöeeef! şeklinde bağırdım arada, cidden. Manyağım ben aslında, dayım, teyzem, yengeler, annem ve nenem birkaç sn baktılar böyle geri döndüler sohbete. Onlar sohbet ederken dikkatimi alamadığım hatta şöyle bir bakınca "ters dönmüş erekte olmuş erkek sineğe" benzeyen beton makinesi en dik haliyle duruyordu. Discovery Ch.de Really Big Things vardı ya da o zamanlarki adı bu değildi. Tv programına çıkacak kadar popüler olabilirdi o makine de ama olamadı. Onu kontrol eden, adını bilemediğim kumandalı adam da çocuk oyuncağıymış gibi hükmediyordu makineye. Okumasam bu tip işlere mi bulaşsam? yoo yoo okucam ben! diyip. Çekildim kabuğuma, o anda ne hayaller kurmuşsam artık. Ondan sonrası yok gibi.

Turkcell ve Vodafone Sevişseler ; Vodafone Turkcell'i Yer Bitirir.

Dün Salı'ydı tabii. Salı günü ne mi olmuş? Dershaneye gidilmemiş. Vay anasını!! Bok yesin dershane. Her neyse, dersler bitti. Dershane de geriyor beni biliyor musun? Hani böyle babasının parasına güvenip dershaneyi asan pezevenk çocuklardan olmadım ki olmam için babamın parasının olması gerekirdi. Babamın parası yok. Neyse, gitmedim. Ciddi anlamda gerildiğim için, canımı alsınlar ama o 40dk beklemiyim ben. Zil çalsın kalkmıyorum da sıradan, öyle kıçım ağrıyana kadar ama sıkılıyorum ama bunalıyorum. Şükürler olsun yarebbi netlerim iyi, buna rağmen. Mersin, Ankara, İstanbul, İzmir peyzajıydı, şehir bölgesiydi. Yazcaz artık. Gelir mi? Gelmeli. Salı günü boşmuş, akşama kadar. Kardeşimi Suriye'ye gönderdik, delik deşik yolladılar geri, şaka. Suriye falan gördüğünüz, duyduğunuz gibi değil a dostlar, a canlar, karpuzcular, şarapçılar! Değil, medya medya diyoruz ya hani, hepsinin ağzına dildo tıkılır inşallah. Elleri 70'lerden kalma yatak başına kelepçelenir, öksürdüklerinde Filiz Akın kanı gelir ağızlarından inşallah. Hülya Koçyiğit de güzel öksürüyordu. Kardeş Suriye'den döndü, sırf kapıya kadar gitti ve döndü. Neden mi? Telefonu kaydedebilelim diye, benim özel ders hocam, komşum, abim geldi ders falan bittikten sonra kardeşle kayıt işlemlerini yapmaya. Vuhhu! Sonunda telefonum yasal ama yasalara da bir çift lafım var, o yasaların yazıldığı kalemler ellerinize yapışsın inşallah. 50 lira istediler kayıt için, neymiş efenim buralarda parası 1000 liranın üzerindeymiş. Kadına bir bakış fırlattım, "ama ben 1000 liraya almadım telefonu" dedim. Ama kanun böyle dedi, kanunun batsın diyemedim. Ben telefonu 600 liraya aldım, Türkiye'de 1300 lira. Siz hesabını yapın canlar. 600 lira telefona verdiğimi düşününce, kayıt, hat işlemleri falan. İçim parçalanıyor ama aldık işte.
Bir de eve dönüş var ki. Allah, olaylar bundan sonra güzel bi hal alıyor falan.
Kuku bu, çiş yapıyordu şarmuta!
Kuzenime nişanlısı hediye almış, ne mi? Köpek yavrusu, köpeğin adını da cahılım benim, kuku koymuş kuku dediğin argoda vajina. Anasını sattığımın dünyasında hayvanlar böyle seksüel ritüellere hazırlıkta kullanılıyor. Aşkkığğuum diyip öpücük kondurmak mı sorun yoksa petshop denen keranede pazarlanan hayvancağızlar mı? İşin kötüsü oralar keraneyse, h'siz. Barınaklar cehennem. Size güzel bir belgesel tavsiye ediyim de götünüz koltuğa, kalbiniz midenize yapışsın. Earthlings, ebelere sokulur itinayla, mottosuyla sizi yerle bir edebilir. İnsanlar doğaya karşı çok acımasız, doğa ana da terliği kafaya atmıyor, direkt göte sokuyor. Ben bu belgeseli izlediğim günden beri, daha bir sürü buna benzer var, the Cove mesela. Bakış açım 180 derece.
UZAAAATTTTIIIIIIMMMM!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Hea bi de Salı gününe ek, dün Romanya'dan kuzen geldi, Almanya'dan geleni vardı versiyon değişik. Neyse, köye falan uğradık, lan bok kokusunu bile özlemişim. Bahçemizi falan gördüm, bir de bulut görmüşüm, gökte çukur açmış, kuyu gibi. Güneş de batarken öyle bir açıyla sızmışki ışık, hayranlıklar vesaire.

Fitil Vardı Eskiden, Şimdi İse Bildiğin Kazık, göstermeden geçirseler.

Çarşamba! Bugün işte, derse geç kaldım yine. Matematikte seriler, zor olmasa da baktırıyor öyle. Biyolojide destek hareket. Yaz yaz, ikinci derse kalamadım. Hoca da bir keyifsiz anlatıyor. Sikerim lan öyle dersi, diyip görüşürüz hocam gidiyorum dedim. Hastaneye gidecektim, gitmedim. Neden gitmiyorum ? Gidememek, bildiğin gidemiyorum, anlam da veremiyorum. Yeşilkartım iptal olduğundan beri de bir kere gittim sadece, şimdi de aile sigortası dedikleri. Tanrıya şükür, devletim sağolsun, yaladım yasanızı(!). Hastaneden faydalanabilcem artık. 1 ay boyunca oyalamaları da ayrı yalanır. Turkcell'e gittim şizofren arkadaşla, şizo diyelim. Şizodan daha manyak olduğumu kanıtlamış oldum, ben hat almak istiyorum dedim. Saçma sapan numaralar, fuck lan bunlar olmaz dedim. 2024 2023 falan gidiyor. Son rakamlar, şakalar falan orda da çok eğlendim. Kaç lira? dedim. 30 var 40 var dedi. Oh may, ah may... diyemeden. Neyse, bildiğin geçirmeyi biliyorlar. Bütün param gitti. Hat aldım, hem de dandik numara. Ben vodafone'a gidcem o zaman, dedim. Onun interneti daha ucuz bari dedim. Çekmiyooğğr dedi, kadın.
Sevgili Vodafone Türkiye temsilcikleri, götünüze koyuyor Turkcell, duyuyorsunuz değil mi?
Aldım hattı, geldim eve. Uzandım öyle, acıkmışım zaten. Yoksa döner alabilirdim sanırım.
Ha bi de elma yanaklı kız yoktu lan dershanede, dün de ben gitmedim. Tanrım, biz birlikte olmayalım diye elinden geleni yapıyorsun ya, öptüm. 

Pazartesi, Mayıs 28, 2012

Pazartesilerde Değilmiş Sorun.

Sabah, kahvatıda ne yediğimi bile yazcam. O derece boş bir gündü, henüz bitmedi ama bundan sonrasından da umutsuzum. Telefonu saat 7.30 için ayarlamıştım, çaldı da. İlginç! Aslında 7.36'ydı siz yalan söylediğimi anlarsınız şimdi. Sürekli erteledim, sürekli erteledim, hep erteledim. Ertelemekten bile sıkıldım, şu an kaleşnikof kadar otomatiğe bağlamış durumdayım. Kaleşnikofun şu şekilde yazıldığına bile şüpheci bir bakış attım. Ölüm aletinin bu derece çirkin bi isim alması aslında şaşırtmadı. Kahvaltıdan sonra yalnız kaldım, boş beleş takıldım. Wikipedia'yı açtım, F-22 gördüm, bir de yakıt ikmali için uçan bir uçakla seviştiklerini gördüm, havadaydı ikisi de. Cansızların bile fantezisi var, Freud yanılmamıştı demek. İnsanoğlu her maddeye cinsel bakış atabiliyordu. Bu bakışı atan kişinin "ben" olduğumu düşünürsem eğer. Uzaklaştırdım, kapadım sekmeyi. Sonra da neler yaptım hatırlamıyorum, müzik dinlemek için Dream tv'yi açtım. Bilgisayardakiler çok, ıııı çok melankoli. Aslında A J Stone, Angus yazınca aklıma kurban bayramı, öküzler, kan, yemek, ritüel geliyor. O yüzden Angus yazmadım. Bu iki kardeş çok güzeller, çok da güzel söylüyorlar şarkılarını. Sevilir. Severim. Bugün dershaneye de gitmedim, ilk defa "neden gelmedin" diyen birine rastladım ki mutlu oldum. Denemelere katılmak, istemiyorum. İstemediğim için de katılmıyorum. Çok basit. Sonucuna katlanıyorum ama. Yarın muayene etmesi için doktorumu bıçak zoruyla tutcam, kötü bir gülümseme de ekleyelim. Şaka tabii, öyle güzel bir insana öyle kötü bir şey yapılmaz ama hastanede bir psikolog vardı, ona diil bıçak... Ehe, olmamalı devamı. Hadi ben anananenemlere gideyim de, kafamı dağıtayım, pasta börek yiyim açım da zaten. He bi de kediciklerden bahsetmedim dimi? Kediciklere ilaç arıyoruz, parazitiydi, tüyüydü. Sağlıklı büyümeleri için. Samanlıktakiler sevdirmiyorlar kendilerini yabaniler biraz, elimi uzatsam ppıhıhııııss! şeklinde ses çıkarıyor. Korkunç, bir de tırmalanmak, ısırılmak falan. Hoş değil, sınav öncesi bir de kuduz aşısı için uğraşlar, acı çekmeler. Mantıklı değil.
Ben pasta börek yemeğe gidiyorum, pasta börek şakası işin anneannemi özledim ben.